Ne garip, insan her şeye alışıyor. Su gibi, olduğu kaba göre zamanla şekil alıyor. Bunu eleştiri gibi düşünmeyin, insan diyorum, zamanla içinde bulunduğu koşulların zorluğuna göre ayak uydurup, yaşamını sil baştan yeniden inşa edebiliyor. Hepimiz için geçerli bir durumdan bahsediyorum.
Yıllarca doğup büyüdüğü evden, çevreden; taşınma, evlilik, iş sebebiyle ya da başka bir sebepten bir anda çıkıp yeni bir eve, şehre hatta ülkeye yerleşip yeniden başlayabiliyor insan. Yeni bir insanla ya da tanımadığı birisiyle zaruri sebeplerden de yapabiliyor bunu. Bir şekilde uyum sağlıyor. Yıllarını verdiği kariyerinden bir anda vazgeçip daha önce hiç yaşamadığı bir yere giderek, hiç bilgisi olmayan bir işe başlayabiliyor. Sahip olduğu çevresine bir çizgi çekerek kendisine yeni kararlar alarak yeni hayatı için cesurca adım atanları da görüyoruz.
Peki neden? Kaçışların sebebi, yeni başlangıçları istemenin sebebi, yeniden diyebilmenin cesareti, yeniliğin taşıdığı umudun içinde var olan en temel beklenti “mutlu olmak.” Mutlu hissetmediği yerden kaçar insan ve yeni bir mutluluk arar. Mutlu olmadığı yerde durmak istemez; sanki ona mutsuzluğu veren o yermiş gibi oradan gittiğinde bu karanlık büyünün bozulacağına inanır. Yıllarca dirsek çürüterek sahip olduğu kariyerini bir kalemde ne sildirebilir insana? Mutsuzluk! İşte bu kadar önemli mutlu bir yaşam, mutlu bir çalışma alanı, mutlu bir yaşam alanı…
İnsan, gereklilikler sebebiyle kararlar alır ve uygular. Bunu uygularken su gibi uyumsaldır fakat o suyu bulandıran bir his, davranış akış yönünün yeniden belirlenmesine sebep olur.
“Ne garip, insan her şeye alışıyor,” demiştim yazımın en başında, fark ettiniz mi?
İnsan mutsuzluğa alışamıyor. Mutluluğa ulaşmak için alıştığını zannettiği her şeyden rahatlıkla ve ani kararlar alarak ya da yıllarca üzerine düşünerek bir anda vazgeçebiliyor. Çok acı bir olay sonrası ölmeyi düşünen insanları ele alın, zamanla o acıya alışarak yaşamaya devam ediyorlar. Amansız hastalığın eline düşen insanların yaşam azmini gözlemlerken, düşünsel olarak hayata ne kadar bağlı olduklarını ve sonraki yaşam planlarında ne kadar cesur davrandıklarını da gördüm. Başkalarının fikirleri, söylemleri, onayları, eleştirilerinden sıyrılıp “Benim hayatım” diyerek yeniden oluşturulan yaşam planı ile daha mutlu olduklarını da biliyorum. Mutsuzluk bir prangadır fakat kader değildir! Yaşanmaması mümkün olmayan bu duygunun kişiyi derinlere çekmekten ziyade yeni arayışlara, mutlu edecek sebepleri görmeye, onu aramaya itecek bir gücü de olduğuna inanıyorum.
Çünkü hiçbir duygu sonsuz değildir. Sonsuz bir mutsuzluktan mutluluğa açılan ve daha kıymeti bilinen, korunması için çaba sarf edilen ruhu, kalbi tatmin ederek yaşamı anlamlı kılan eşsiz duygu… Mutsuzluğu aramayın, yaratmayın ve besleyip büyütmeyin içinizde; aramanız gereken mutluluk, size ait mutlu bir yaşam ve size getirecek olan değişime dair attığınız adımların sonucudur. Unutmayın, insan her şeye alışır. Olumsuz durumların akışına girmeye daha meyilli olduğumuz aşikar fakat her şeyin bizim elimizde olduğunu, yaşanılanlara yüklediğimiz anlamın o olayların gidişatına dair düşüncelerimizin kalan yaşamımıza yeni bir başlık yazdığını, yeni bir kader motifi oluşturduğunu ve karamsar yeni bir biz yarattığını unutmamak gerekiyor.
Hayat, sizin baktığınız renge bürünür ve zamanla bu renge alışırsınız. Haliyle nasıl görmek istediğinize karar verin, gördüğünüz rengin gözlerinizdeki ışıltısını, yüzünüze vuran yansımasını da unutmayın. Neden bu gökkuşağının renklerini taşıyan bir bakış açısı olmasın? Neden karanlığın gözbebeklerinize yerleşmesine, hayatınıza umutsuzluk getirmesine ve yaşamınızı mutsuz kılmasına izin veresiniz? Mutlu olmaya alışın, alışkanlık haline getirin. Sizi mutlu edecek sebepleri yaratın, görün ve tadını çıkarın.
Konfüçyüs der ki: “Pek çokları mutluluğu, insandan daha yüksekte arar, bazıları da daha da alçakta; ama mutluluk insanın boyu hizasındadır.”
Nikos Kazancakis – Zorba
👏👏👏👏
🤗💐
İnsanın yüreği güzel olunca, dokunduğu her şey yürekce oluyor 👏👏💐
İyi ki varsınız çok teşekkür ederim Amine hanım 🥰