Türkiye’deki boşanma oranlarını biliyor musunuz? 2023 yılında binde iki olarak hesaplanmış. Peki evliliğin kaçıncı yılında boşanmaların arttığını biliyor musunuz? İlk altı yılda. İkinci artış dönemi ise on yıldan sonra oluyormuş. Yaş aralığına bakacak olursak, 21-29 yaş arası evli çiftler daha çabuk boşanıyormuş. Orta yaşın üzerindekilerde ise oran daha da az, ama yok değil.
Günün birinde, güzel ülkemdeki gençlerin üç gün üç gece düğün yapıp muhtemelen ilk çocuktan sonra patır patır boşanacaklarını söyleseler inanmazdım. Hatta geçenlerde öğrendiğim başka bir şey, erkeklerin eş seçerken uyumlu kadın olmasına dikkat etmeleriymiş. Boşanmak zorunda kalırsa sorun çıkarmasın diye. Vah gençler, vah!
Evlilik denen kurumun bu kadar ucuzlamasının sebebi ne acaba? Eskilerin “kol kırılır, yen içinde kalır” atasözüne örnek bir yaşam seçip dayak da yeseler, aldatılsalar da eşinin her türlü huyuna katlanmasını hak görmüyorum; ama sinek kanadının çırpınışından da boşanmaya kalkmak, doğrusu şımarıklık gibi geliyor.
Ancak zaman değiştiği gibi kişilerin beklentileri de değişiyor. Artık eşler, daha azına razı olmak yerine her şeye sahip olup hayatın tadını çıkarma hevesinin peşinde koşuyor. Her şeyden daha fazla olsun istiyorlar. Daha fazla para, daha fazla eşya, daha lüks tatiller, daha konforlu arabalar, daha fazla sevgi, daha fazla aşk… Bunlar olmadığı zaman da – zaten toplumun belirli bir kesimi için neredeyse imkânsız – heveslerinin önündeki engelin evlilik olduğunu düşünüp ayrılmayı ilk seçenek olarak görüyorlar. Kanaatkârlık kavramı çocukluktan itibaren öğretilmediği için, daha fazlasına sahip olmayan erişkin çocuk çözümü çekip gitmek sanıyor.
Şımarıklıktan boşandığı gibi, şiddet yüzünden boşanan ya da boşanmaya çalışan kadınların sayısı azımsanmayacak kadar çok. Genele bakıldığında boşanma hususunda en haklı olanlar, o kadınlar.
İşe giderken gözlerinin, alınlarının morluğunu kapatmaya çalışanlar mı dersiniz; yalan uydurup o halde görünmemek için izin alanlar mı, çocukları küçük olduğu için bir müddet daha katlanmak zorunda olduğunu düşünenler mi? Bu kadınların toplum içindeki statüsü değişse de kaderleri değişmiyor tabii. İçlerinde diplomalılar da var, el emeğiyle harçlığını çıkaranlar da, hatta kocası çalışmayıp kocasının cebine harçlık koyan da. Onlar, aile kalabilmek için fedakârlık eden cömert kadınlar.
Şiddetin morartanından ziyade ruhu bıçaklayanı daha çok acı verici. Ne yazık ki eğitimli ve iyi para kazanan kadınların bir kısmı, eşlerinin ruhlarında açtıkları yarayla yaşamaya çalışıyor. Aşağılanıyor, hor görülüyor ama kendisine muhtaç olduğunu dayatan erkeği bırakıp gitme cesaretini gösteremiyor. Fark eden kaçmanın yollarını arıyor, fark edemeyen ezik, mutsuz yaşamına devam ediyor; ne yazık ki isyan eden de ölüyor, öldürülüyor.
Yirmi sene önce kızlarımız okusun diye yapılan kampanyaların meyveleri sonuç verdi. Kadınlar, değerli olduklarını öğrendiklerinde kendilerine değer vermeyen erkekleri hayatlarından çıkarmak için mücadele etmeye başladı. Keşke kızlarımızı eğitirken erkek hegemonyasını çökertmek için onların da eğitilmesine katkı sağlayacak hamlelerde bulunsaydık. Onları karşımıza alıp deseydik ki:
“Bak oğlum, modern kadın anana benzemez. Elini kaldırırsan soluğu mahkemede alır. Kadınlar değişiyor, oğlum. Birey olduklarını fark ediyorlar ve adam gibi adam olmayanların yediği haltlara tahammül edemiyorlar. Okumuş kadınlar, haram çukurunda debelenmeyi sevenlerin düşmanı. Yılanın başını küçükken ezemezsin artık. Geçmiş ola. Yapman gereken şey, çağı yakalayıp kendini geliştirmek. Birbirinize eş olup dört duvarı yuva yapmak elinizde. Bencillikleri bir tarafa bırakıp biz olmaya çalışın. Huzur biz olmakta.”