Nereden Çıktı Bu Vehhabilik?

Ahmet Furkan Demir 676 Görüntüleme Yorum ekle
8 Dak. Okuma

Vehhabilik, bir diğer adıyla Haricilik, İslam dinin hak olmayan mezheplerinden biri olup, hak mezheplerden çok sonra 18. yüzyılın orta demlerinde meydana çıkmış bir akımdır. Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli mezheplerinden çok farklı olan Vehhabilik, genel olarak İslam’ın emirlerinden uzaklaşmış olup kendi ekollerine göre hükümler barındırmaktadır. Vehhabilik ekolüne göre;

Cenab-ı Allah’ın suret ve yapısı tıpkı bir insan gibidir hatta, “Allah kürsüye oturmuştur.” gibi söylemleri de mevcuttur. Hak olan Ehl-i Sünnet itikadına göre Allah mekandan münezzehken, Vehhabilere göre Allah arşın üstündedir. Vehhabilere göre kendilerinden önceki tüm alimler kafirdir sadece kendileri gerçek iman sahibidir. Aynı zamanda Ehl-i Sünnet itikadına mensup olan tüm insanları da tekfir ederek kafir saymaktadırlar. Peygamber Efendimize (s.a.v.) salavat getirmeyi şirk kabul eden Vehhabiler, Peygamberi (s.a.v.) ve veli insanları vesile ederek dua etmeyi de şirk saymaktadırlar. Aynı zamanda tasavvufu da yok saymaktadırlar. Bu hususlar dışında Vehhabilerin diğer sapık görüşleri de şu şekildedir:

  • Kabir başında ölüye kuran okumak haramdır.
  • Muska veya dua takmak haramdır.
  • Uzak bir yerden Resulullah’ın (s.a.v.) kabrini ziyaret etmek için Medine’ye gelmek haramdır.
  • Şaban ayının 15. Gününü namaz ve oruçla geçirmek haramdır.
  • Günlük veya aylık nikah olan muta nikahı helaldir.
  • 4 hak mezhebi yok sayarlar.
  • Keramet ve Şefaati yok sayarlar.
  • Alimleri ve velileri cahil olarak kabul edip kale almazlar.

Bu kadar sapıklık ve İslam dışı tutumların yer aldığı Vehhabilik, tamamen İslam toplumlarını dinden uzaklaştırmak bilhassa sapıtmak için kasıtlı olarak İngilizler tarafından kurulmuştur. Bu oluşumun gerçekleşmesinde İngiliz ajan Hempher ve Vehhabiliğin kurucusu olan Necdli Muhammed bin Abdülvehhab başrol oynamıştır. Hempher, İslam coğrafyasına fitne koymak ve Müslümanların zayıf noktalarını yakalayabilmek için görevlendirilmiş bir İngiliz ajanıdır. Muhammed adı ile İstanbul’a ajan olarak gönderilmiştir. Muhammed bin Abdülvehhab ile tanışması ise kamufle olmak amacıyla çalıştığı marangoz dükkanında vuku bulmuştur. O dönemler ilim talebesi olan Abdülvehhab zaman zaman bu marangoz dükkanına uğrar sohbet ederdi zamanla da Hempher ile de samimiyeti artmıştır. Hempher, Abdülvehhab ile olan diyaloglarını sonradan yazdığı itiraflarında şöyle aktarmıştır:

“Bizim marangoz dükkânına bir delikanlı arada bir uğrardı. İlim talebesi kıyafetinde ve Arabi, Farisi, Türkçe biliyordu. İsmi (Muhammed bin Abdülvehhâb Necdî) idi. Bu delikanlı, son derece yüksekten konuşan ve gayet asabi biriydi. Osmanlı hükümetini çok şetm ettiği hâlde, İran hükümetinin aleyhine konuşmazdı. Onun dükkân sâhibi Abdürrizâ ile dostluğunun sebebi, ikisi de İstanbul’daki Halifeye muhalif idiler. Fakat, Sünni olan bu delikanlı, Farisi’yi nasıl biliyor ve şî’î olan Abdürrizâ ile nasıl arkadaşlık edebiliyordu? Bu şehirde Sünniler, Şii’ler ile görüşür ve kardeş gibi görünürlerdi. Bu şehrin sakinlerinin çoğu hem Arabi, hem de Farisi biliyorlardı. Türkçe bilenler dahi çoktu.”

“Necdli Muhammed, zahiren Sünni idi. Sünnîlerin çoğu, şî’îlerin aleyhinde konuşmalarına ve hatta bir kısmı, şî’îleri tekfir etmelerine rağmen, o hiç Şii’leri rencîde etmezdi. Necdli Muhammed, sünnilerin dört mezhebinden birine tâbi’ olmağı icap ettiren, herhangi bir sebep görmüyordu ve (Allah’ın kitabında, bu mezhepler hakkında hiçbir delil yoktur) diyordu. Bu husustaki âyet-i kerîmelerden tegafül ediyor ve hadîs-i şerîflere ehemmiyyet vermiyordu.” [İngilizin Casusun İtirafları, M.Sıddık Gümüş, Hakikat Kitapevi, Yayın No:8, S.22]

“Kendini beğenmiş Necdli genç Muhammed, Kur’ân’ı ve sünneti anlama hususunda, nefsine uyardı. Sadece kendi zamanındaki âlimlerin ve dört mezhep imamının görüşlerini değil, Ebû Bekir, Ömer gibi sahâbe büyüklerinin de görüşlerini hiçe sayardı.” [İngiliz Casusun İtirafları, M.Sıddık Gümüş, Hakikat Kitapevi, Yayın No:8, S.24]

“Ben, Necdli Muhammed bin Abdülvehhâb ile çok yakın bir arkadaşlık kurdum. Dâimâ onu övüyordum. Bir gün ona: (Sen Ömer ve Alîden daha büyüksün. Peygamber şimdi hayâtda olsaydı, onları değil seni kendine halife ta’yîn ederdi. Ben, İslam’ın senin elin üzerinde yenilenmesini ve yükselmesini umuyorum. İslam’ı cihana yayacak yegâne [biricik] âlim sensin) dedim. Abdülvehhâb oğlu Muhammed ile Kur’ân’ı, sahâbenin, mezhep imamlarının ve müfessirlerin tefsirlerine muhalif bir şekilde, tamamen kendi fikirlerimize göre tefsîr etmeği kararlaştırdık. Kur’an’ı okuyor ve bazı âyetler üzerinde konuşuyorduk. Bundan maksadım, Muhammedi tuzağa düşürmek idi. Zaten o da, kendini inkılapçı olarak göstermek ve daha fazla itimadımı kazanmak için, görüş ve fikirlerimi memnuniyet ile karşılardı.” [İngiliz Casusun İtirafları, M.Sıddık Gümüş, Hakikat Kitapevi, Yayın No:8, S.27]

“Necdli Muhammed: (Bazı rivâyetlere göre, Ömer içkiyi su ile karıştırarak içiyormuş ve sarhoş etmez ise, haram değildir, diyormuş. Ömer’in görüşü doğrudur, çünkü, Kur’anda deniliyor ki, (Şeytân, içki ve kumar ile aranıza adavet ve buğz sokmak ve Allah’ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?). İçki sarhoş etmediği zaman, ayette bildirilen günahlara sebebiyet vermez. Binâenaleyh, içki sarhoş etmediği zaman, harâm değildir)” dedi.” [İngiliz Casusun İtirafları, M.Sıddık Gümüş, Hakikat Kitapevi, Yayın No:8, S.31]

“Londra’ya, Müstemlekeler nazırlığına her ay bir rapor gönderirdim. Gelen cevaplar çok cesaret verici ve teşvik edici idi. Necdli Muhammed, kendisine çizdiğim yolda yürüyordu. Benim vazifem ona, istiklâl, hürriyet ve şüpheciliği aşılamaktı. İstikbâlinin çok parlak olacağını söyler ve onu çok överdim.

Bir gün, şöyle bir rüya uydurdum: (Dün gece Peygamberimizi rüyada gördüm. Hocalardan duyduğum sıfatlarını da söyledim. Bir kürsüde oturuyordu. Etrafında, hiç tanımadığım âlimler vardı. Siz girdiniz. Yüzünüz nur gibi parlıyordu. Peygamberin yanına vardığınızda, Peygamber yerinden kalktı ve her iki gözünüzün arasını öptü. Ve sen benim adaşım, ilmimin vârisisin, din ve dünya işlerinde, benim vekilimsin dedi. Sen dedin ki, Yâ Resulallah! Ben ilmimi insanlara açıklamaktan korkuyorum! Peygamber cevaben, sen en büyüksün, hiç korkma dedi.)

Muhammed bin Abdülvehhâb, rüyayı duyduktan sonra, sevincinden uçuyordu. Bir kaç defa doğru söyleyip söylemediğimi sordu. Ben de, her seferinde, yemin ederek, doğrudur dedim. O da, doğru söylediğime emi oldu. Zan ediyorum ki, o günden sonra, aşıladıktan açıklamaya, yeni bir mezhep kurmaya karar verdi!”.” [İngiliz Casusun İtirafları, M.Sıddık Gümüş, Hakikat Kitapevi, Yayın No:8, S.33-34]

Ajan Hempher, daha birçok konuda fitne ve kezzap bilgiler ile Muhammed bin Abdülvehhab’ın beynini yıkamış adeta hipnoz etmişti. Yapmış olduğu bu uzun süreli görev ne yazık ki başarıya ulaşmıştı ve vehhabilik İslam dünyasının başına bir musibet olarak salınmıştı. Ne yazık ki bu sapık fikir ve zihniyetler birçok Müslüman tarafından da benimsenmiştir. Özellikle Akl-ı Selim olamayan gençleri ayetlerin tefsirini yanlış yaparak ve ayetleri cımbızlayıp önlerine sunarak sapıtmışlardır. Müslümanların bu gibi sapık ekol ve zihniyetlere fırsat vermeden Ehl-i Sünnet itikadına dört elle sarılmaları ve muhafaza etmeleri gerekmektedir.

Özellikle bu bilincin genç nesillere aktarılması gerekmektedir. Allah’ın hükümlerine muhalif olan hükümleri Allah hükmü olarak göstermeye çalışanlara mukavemet göstermek her Müslümanın başlıca görevidir.
Vesselam…


Kaynakça:

İngiliz Casusun İtirafları ve İngilizlerin İslam Düşmanlığı, Hakikat Kitapevi, Yayın No:8, M. Sıddık Gümüş, Baskı 74, Nisan 2011

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version