Başımı ağrıtan hislerim var, hislerim ise dışarı çıkamayacak kadar yorgun ve kırılgan. Ah bir görebilsen bütün hislerimi, bir rüzgar olup üfürecek saçlarının her telini. Bir duyabilsen atan kalp ritimlerimi, yaraştıracaksın kalp ritimlerimizi. Bir dokunabilse tenim tenine o zaman anlayacaksın bütün elvedalarına göğüs gerecek merhabalarımın olduğunu.
İçimden geçiriyorum merhabalar ile karıştığım ellerine bir gün elveda sözcüklerinin dudaklarımdan döküldüğü hoşça kallarım olacak mı diye? Sahi hoşça mı kalırız gözlerimiz bir birine bakmadığı saliselerde, hoşça kalabilir miyiz ki yüreğimizin denk gelmediği zaman dilimlerinde. Sence elvedalar yeter mi gülen gözlerimizin hiç bir şey yaşanamamışcasına devam etmesine, yetebilir mi gece mavisi gökyüzünün yıldızlarımızı söndürmesine. Bedenlerimizde yeşeren sarmışaklar gidebilir mi aniden? Şarkılarımız tınılarını terk edip maziye karışabilir mı? Peki ya anılarımız bütün bir okyanusun ortasında kaybedebilir mi güneşimizi? Geceleri gündüzlere çeviren, yıldızları bütün bir dünyaya kaplatan merhabalar ile yazılamayacak elvedalar yazmaya geldim ben. Omuzunda dinlenmeye ihtiyacı olan kırgın ruhum ile geldim, yapboz parçaları gibi ruhumu ruhun ile birleştireceğim eksik parçamız ise elvadalarımız olacak. Sonsuza kadar eksik olacak parçamız olsun elvedalar. Eğer olur da bir gün eksik parçayı bulursan… Eğer hoşça kalamıyorsam dudaklarında, elvedalar ile nisan yağmurlarına sığın.. Her zaman içimde kalacak olan nisan yağmurlarına. Merhaba, seni bugün de çok seviyorum..
Sensiz çok nisan yağmurları geçirdim, içimde biriktirdiğim aşkımı çok haykırdım bulutlardan sepeleyen gözyaşlarına. Yorgunluk ve kırgınlıklarımı bir kenara çok fazla attığım oldu gözlerinin içinde bana bakan ışığı yakalamak için. Belki merhabalar ile kazındığım ellerine hoşça kallar yazmaya çok korktum, belki gözlerin güzelliği ile gülümseyen gözlerim nisan yağmurlarını akıtmak istemedi, belki de son yapboz parçasını bulman hiç istemedi içim de ki çocuk, belki de hep eksik bir parçayla omuzlarında uyumak istedi başım. Şimdiyse bütün aşkını haykırmadan ağrıyan başım boşlukta hissizleşiyor, omuzlarında dinlenmeye ihtiyacı olan ruhum şimdilerde oyuncağını kaybetmiş bir çocuğun hüznünü, iş bulamayan bir adamın ümitsizliği, işini kaybetmiş bir babanın çaresizliğini sahiplenmeye çalışıyor. Sahi anlamını bilmediğin vedaları konuşmak, ruhuna bu kadar işleyebilir miydi? Son kez gözlerine bakmak, son kez kokunu içime çekmek… Gerçekten çok mu seviyordum seni? Yoksa kimsesiz kalma duygusu mu yıprattı bu kadar beni? Gerçeği tam da orada sana son kez sarılırken, son kez gözlerine bakarken, son dokunuşlarımda, dudaklarımdan dökülmesini istemediğim elvedalar söylerken buldum. Sen benim merhabalarımdın, sen benim elvedalarımın zıttıydın, hayallerimdin, hatalarımdın ve en önemlisi sen benim hoşça kalacak tek gerçek yanımdın. Ve bir kez daha hissediyorum kalbimin her atışında kalbinden yok oluşumu. Son sarılışımdaki hissizliğin, son dokunuşumdaki soğukluğun, son cümlemdeki bakışların, yok oluşumu izliyorum senden, sen ise benim hala ruhuma işlemeni izliyorsun. Hoşça kalların kalbimi binbir parçaya ayırırken, hoşça kallarım teğet geçiyor kalbini. Sen de hissediyorsun gözyaşlarımdaki kırgınlıkları, her nisan yağmurlarında hatırlıyorsun son kez dudaklarımdan dökülen ben sana merhabalar ile yazılamayacak elvedalar yazmaya geldim. Sana veda edemeyecek kadar nisan yağmurlarının her damlasına kadar merhaba sana adam. Merhaba. Merhaba sana elvedalar edemediğim, dudaklarında hoşça kalamadığım, kırgınlığım. Merhaba sana, ilk günki seni seviyorumlarım ile merhaba sana.