O İyi İnsanlar Nerede Şimdi?

44 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Önce aynada baktığımız yüzden başlıyoruz arayışa… Şöyle seyrekleşen saçlarımızı bir sağa bir sola tararken, belki de çöken yüzümüzün hüznünü küçülmüş göz bebeklerimizde yapıyoruz. “Vay be! Bu ben miyim?” diyerek iç geçirişimizin akabinde, gözlerimizde canlanan birkaç anı ile birlikte özgür kalan gözyaşlarımız… Değişim vücutta mı sadece, bakışta mı, duygularda mı? “Nerede o eski ben?” sualini ilk kendimize sorarız. Eskiden daha sabırlı, daha umutlu, belki de daha mutlu olan ben…

Kapıdan dışarı çıktığımızda kabuğuna saklanan komşuları görünce bir “Vay be!” sitemi daha başlar içimizde. Eskiden o kapıların hepsi açık olurdu. Her kapı eşiğinde minderler olurdu, çelik tepsilerin üstünde kan kırmızısı çaylar, bazen tam şişmeyen, alelacele yapılmış kekler… İşte o hasretin, o özlemin adı: komşuluk… Nerede o eski, o sıcak komşular?

Birkaç arkadaşımızla bir araya geldiğimiz zaman, her birinin cebinden çıkan telefonları, beyin hücrelerinin bir maymun gibi oradan oraya atlarcasına görüntülerin peşinden koşması… Bazen rant, bazen menfaat ve bazen kız kavgası adı altında, kara bulutların ardında kalır arkadaşlıklar açıkçası. Yalancı bahar gibidir arkadaşlıklar; ansızın doğan güneşin ansızın gitmesiyle son bulur.

Anne, baba ve evlat ilişkilerinde de aslında aranan kanın bulunamayışı büyük mesele. Saygı ve sevgi duygusunun nesli tükenince anlamsızlaşan aile kavramı, bir bakıma toplumun en büyük yarası hâline geldi. Bazen büyükler eski küçükleri ararken, küçükler de eski büyüklerin hasretiyle yanmakta. Öyle ya, çok yakın zamanda evlat katili olan babalardan, baba katili olan evlatlardan oluşan haber bültenlerinin varlığı ne büyük acıdır… Nerede eski aile kavramı, eski aile sıcaklığı, bağlılığı?

Ah çeke çeke eskilerin kayıplarını ararken, mübarek Ramazan Ayı’nın tadındaki değişiklik de dikkatleri çekiyor. Kültürümüzün yapı taşı olan Ramazan sokağı kavramının geride kalmış olması en büyük burukluk aslında…

Bir de farz olan oruç meselesi… Ne tutan belliydi eskiden, ne de tutmayan. Kimse kimsenin ne yaptığını bilmezdi. Tutamayanların yemeklerini yedikleri lokantalarda, çay içtikleri kahvelerde beyaz, içeriyi göstermeyen perdeler vardı. Çünkü saygı vardı. Peki şimdi? Oruç tutan açlık ve susuzlukla sınanırken, tutmayanların pervasızlaşan tavırları en büyük hasretin başlangıcı olmakta. Perdeler kaldırıldı artık… Sigara dumanları ile dolu caddeler, susuz kalanların karşısında kana kana içilen sular… Ne oldu, biz neyi kaybettik? “Nerede eski Ramazanlar?” değil aslında mesele; o iyi kalpli, saygılı insanlara ne oldu? Neredeler şimdi?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar & Şair
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version