Hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz tabii ki. Hepimiz hatalar yaptık, yapıyoruz ve yapacağız… Fakat hata dediğimiz; bile isteye yapılan yanlış eylem demek değildir. Hata, bilmeden, istemeden, sonunun öyle olacağını tahmin edemeden yapılmaması gereken ama yapılan eylemlerdir.
Günümüzde ise, “Üzgünüm hata yaptım” kisvesi altında, bilerek kötülük yapan, insanların mutsuz olmaları ve kötü hissetmeleri ile mutlu olan haset kişilerle çevrili gibiyiz. Bu hasetlik maalesef bulaşıcı; aynen gülümsemenin, kahkahanın ve hatta esnemenin bulaşıcı olduğu gibi. Sürü psikolojisi gibi bir durum. “O öyleyse ben de öyle olmalıyım, büyük çoğunluk bunu yapıyorsa doğrudur.” kalıbı ile toplum büyük bir ahlaki çöküşe girmiş bulunuyor.
Son birkaç yıldır, etrafımda sevdiğim, değer verdiğim ve güvendiğim kişilerin benim çabamla yanımda olduğunu; çaba göstermediğim zaman yok sayıldığımı, hatta ikinci üçüncü plana atıldığımı gördüm. Geçmişten gelen, belki de atalarımdan bana iletilen o evdeki kadının “FEDAKAR” olma zorunluluğundan (çünkü öyle olmak zorundaydık; kadının en ulvi görevi önce etrafındakilerin iyiliği, refahını düşünmekti), her zaman sevdiğim kim varsa önceliğim onlar oldu: Ailem, arkadaşlarım, kocam, sevgilim, vs.
Bize ata, ana mirası olarak bunlar bırakıldı. Hukukta reddi miras yani mirası reddetme hakkımız mevcut olduğuna göre, burada da bu mirası reddetme hakkımız var. Hukukta hem miras hem borç reddediliyor. Fakat biz, bize iyi gelmeyeni reddedip iyi geleni alma lüksüne de sahibiz aynı zamanda.
Ben bunu anlayana kadar çok büyük yükler taşıdığımın farkında bile değildim. O yüklerden birden kurtulmak da kolay değil tabii ki. Zamanla kendini değiştirmekten geçiyor bu yüklerden kurtulmak. Eskilerin dediği gibi “Takkeni önüne alıp düşün”meden bunu yapmak imkânsız. Kendinize, hayatınıza dışardan, objektif olarak bakmalısınız ki ne fazla ne eksik görebilin. Bu eylemi yapmayı başarabilirseniz, zaten mevcut olan düzen sizi rahatsız etmeye başlayacaktır.
Değişmekten, dönüşmekten korkmayın. Şems-i Tebrizi’nin de dediği gibi:
Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
Kelebek, o muhteşem güzelliğe varmadan önce bir kozanın içinde tırtıl olarak başlıyor hayatına. Aç kalmadan yemek yemenin ne kadar güzel olduğunun farkına varamıyoruz ya da susuz kalmadan suyun bizim için hayati önem taşıdığını bilmiyoruz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…
Şimdi alın takkenizi önünüze, bir güzel kahve yapın kendinize ve oturun hayatınızdaki artı ve eksileri not alın. Not alın ki karşılaştırmasını görsel hafızanıza işleyin. Kadın ya da erkek fark etmeksizin her birey için geçerlidir anlattıklarım. Biz kadınlar için diretilenlerden farklı şeyler erkekler için de diretiliyor tabii. Bu eylemi erkekler de kendi hayatlarını düzene sokmak için, yaşadığı hayattan elindeki imkânlar doğrultusunda zevk almak için, hatta ve hatta önüne koyduğu hedeflere daha rahat ulaşmak için yapabilirler.
Ben, önüme koyduğum hedeflere teker teker ulaşmaya başladığımda kendimi ne kadar iyi hissettiğimi anladığım zaman gördüm ki o yıkım olarak gördüğüm değişim aslında yeniden başlamak demekmiş. Kaç yaşında olduğunuz önemli değil, kaç kere düştüğünüz önemli değil. Yeter ki kendinize tutunacak bir neden bulun ve ayağa kalkın. Siz yürümezseniz kimse sizin elinizden tutmayacak ya da sizin için yürümeyecek.
Bu süreç başında, hayatımda köklü değişiklikler yapmaya başladığım zaman en çok aldığım tepki “Sen çok değiştin” oldu. İyi anlamda da kötü anlamda da kullanıldı bu cümle. İyi mi kötü mü olduğunu karşınızdakinin bakışlarından anlıyorsunuz. Ve diyorsunuz ki, “Ben bununla senelerdir nasıl diyalog kurup bir şeyler paylaşmışım?” Zararın neresinden dönersen kâr dedikleri de burada devreye giriyor. Nereden dönersen dön, o zarar sana kalıyor; sadece daha fazlasından korunmuş oluyorsun.
Benim değişim sürecim annemi kaybettikten sonra başladı. O zaman kendime, hayatıma dışardan bakmayı başarabildim. Bir tanıdığım, (çok da değer verdiğim biriydi) bana dedi ki: “Annenden sonra sana bir şey oldu, çok değiştin farkında mısın? Önceden olduğu gibi değilsin. Tahammülün yok, hoşgörün yok, bencil birine dönüştün sen, toparla kendini; eski Kader’i görmek istiyorum ben.”
O an beynimde bir şimşek çaktı. Sanki biri kafama sert bir cisimle vurdu da bir şeyler yerine oturdu. Ben de onun bu söylemine karşı dedim ki: “Sen bu durumu bencillik olarak görebilirsin; senin bakış açını istesem de değiştiremem. O KÖPRÜNÜN ALTINDAN ÇOK SULAR GEÇTİ ve ben değiştim. Sana da tavsiye ederim.” dedim ve arama mesafe koydum. O günden beri sırtımdaki bazı yüklerin oradan geldiğini fark ettim.
Sizlere de yaşanmışlıkların verdiği tecrübe ile sesleniyorum: O KÖPRÜNÜN ALTINDAN DAHA ÇOK SU GEÇMESİNE İZİN VERMEYİN.
Sizi, kalbinize ve ruhunuza teslim ediyorum. İçinizdeki çocukla olan sohbetiniz hiç bitmesin. Hayatınızın en güzel bölümü çocukluğunuz; en masum yanınız çocukluğunuz, onu sakın ihmal etmeyin.
En güzele emanetsiniz… Sevgi ve saygıyla…
Sevgili dostum, yine muhteşem bir yazı olmuş. Arınma ve ardından yaşanan dönüşümü anlatan mükemmel bir motivasyon yazısı. Ellerine kalemine sağlık balım.
Canım teşekkür ediyorum 🌼😘
Kaleminize sağlık 🖤…