Çevremizde çok sağlam yön vericiler olsa da, bize ait olan düğümler, öz aynamızda, kendimizle yüzleşmedikçe çözülemez.
Gonçarov’un Oblomov’unu bitirdiğimde, aklımdan geçen ilk cümle buydu.
Dünya klasikleri arasında önemli bir yere sahip olan, Tolstoy’un döne döne, tekrar tekrar okuduğu, bir romanın çok ötesinde, bir milletin, bir ülkenin, bir ideolojinin ve belki de ideolojisizliğin derinlemesine işlendiği romanın okunmasını şiddetle öneriyoruz. Romanla eşzamanlı ya da roman bittikten sonra, Oblomov hakkında yazılan analiz ve incelemeleri de okumalısınız mutlaka.
O bir anti kahraman!
Oblomov, yakışıklı değil, karizmatik değil, çalışkan değil, başarılı değil, örnek bir kahraman hiç değil. O tam bir anti kahraman. Alışkanlıklarının dışına çıkmakta bir kumru kadar ürkek Oblomov. Şaşkın. Kendisi yerine özellikle çocukluk döneminden başlayarak, bütün işlerini halleden kadınlar ordusunu yitirdiği andan itibaren büyümeyi unutmuş Oblomov.
Bir koltuğa gömülü halde yaşayan orta yaşın üzerindeki İlya İlyiç’in durumunun, tembellik mi atalet mi yoksa umursamazlık mı olduğunu çözmekte zorlanıyorsunuz. Romanı okurken bazen öfkeleniyorsunuz İlya İlyiç’e, bazen gülüyorsunuz, bazen acıyorsunuz. Zaman zaman da kendinizle içselleştiriyorsunuz kahramanımızı. Elinizde olmadan “ sanırım ben de Oblomov’um” deyiveriyorsunuz.
İlya’nın (Oblomov) çocukluk arkadaşı, baba tarafından Alman Andrey Ştoltz İlya’yı yaşama adapte etmek için elinden geleni yapar. Ancak İlya içinde bulunduğu durumun farkında değildir ki çıkmak için adım atsın.
Peki ya Olga? Hemen her yaşamın bir noktasına sabitlenen aşk hikâyesinin baş kadın kahramanı kitabımızda da göze çarpıyor. Yalnız bir farkla! Oblomov aşk yaşamaya bile üşeniyor çünkü aşk içeresinde tekâmülü de barındıran külfetli bir olgu. Aslında Olga da Oblomov’un tekamülüne vesile olmak için hayatında yer alıyor ancak başarılı oluyor mu olmuyor mu, romanın son sayfalarında bu sorunun cevabını alıyoruz.
Olga’nın Oblomov ile ilişkisi şunu öğretti; bir insanın değişmiş halini hayal ederek bir yola girmemeli zira o insan değiştiğinde artık sizin sevdiğiniz insan olmayacaktır.
O bir toplumun imgesi!
Renkli insan profillerinin dışında dönem Rusya’sının feodal yapısının çöküşünü ve bu durumdan etkilenen mülk sahiplerinin hayata adapte olmasının güçlüğünü de görüyoruz Oblomov’da. Toprak zengini köylülerin, eğitimi gereksiz gördüğü bir zihniyetle büyüyen, aşırı kollanan ve koruyan Oblomov’un asosyal olmasının nedeninin, köklerinden gelen yanlış kodlamalar olduğunu fark ediyoruz.
Kitabı okuyanların yorumlarına bakılınca Oblomovluğun yansıması olduğunu itiraf edenler çoğunlukta. İnsanın bu günün işini yarına bırakıyor olması, zaman zaman depresif bir ruh haline bürünüp kendini içine ve evine hapsetmesi Oblomovluk sayılmaz. Bu durumdan çıkamayacak duruma gelmek bir nebze sıkıntı içerir. Fakat kendinize haksızlık etmeyin, Oblomov olmak için yeterli donanıma sahip değilsiniz muhtemelen. En azından çoraplarınızı ve gömleğinizi hala kendiniz giyebiliyorsanız korkmayın.
Toplum bazında kitabın geniş manada Rus halkına öykündüğünü varsayarsak Oblomovluğu üzerimize alınmalı mıyız? Bütün Ortadoğu olarak, “Oblomovluk” kavramınca Ruslardan fazlamız vardır eksiğimiz yoktur. Tabi dönemsel uyanışlar silkelenmeye yeltenişler olmuyor değil. O zaman da. Karakterindeki ülkelerin hilelileriyle sarıldığımız gerçeğini göz ardı edemeyiz. Müslümanın bir günü diğerine eşit olmaz öğüdü ün ve çalışkanlığın diriliğin güçlü olmanın kurallarından olduğu gerçeğinin önemini kavramak…
Kayıp ruhlar kayıp giderken…
En güzel ve en sevimli mirasın Olga’ya emanet edilmesiyle son buluyor hikâye. Oblomov gibi zarif, samimi, içten dürüst ama tembel bir kahramanın biricik oğlunu Olga gibi heyecanlı dopdolu kışkırtıcı bir kadın ve Andrey gibi kıvrak zekâlı çalışkan donanımlı biri yetiştirirse ne olur? Sanırım kitapta göremediğimiz asıl ütopya yazarın yazmadığı… Çocuk bir altındır, doğru sarrafta değeri kat be kat artacak olan…
Bir, sadece bir mi aslında birçok hayatın özeti 712 sayfada mevcut. Şüphesiz ki her okuyan kendine göre bir mesel bulacak, kendi ihtiyacına has bir ibret görecek. Kitabı, nenemin daldan dala atlaya atlaya anlattı meselleri dinler gibi okudum. Konumuz genelde ne olursa olsun, özde insan değil midir? Sokaktaki otobüsteki okuldaki insanları gözlem yapar gibiydim. Bu uzun, keyifli ve biraz da buruk gezi için yazara şükran borçluyum.
İz…
İnsan düştüğü çıkmazlardan, ancak kendi isteği ve gayretiyle kurtulur.