Obsesif-kompulsif bozukluk, obsesyon adı verilen takıntılı düşünceler, fikirler ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan bir ruhsal hastalıktır. Obsesyon, zihnimize girmesine engel olamadığımız, zihnimizden uzaklaştıramadığımız düşünce ve fikirlerdir. Kompulsiyonlar ise davetsiz misafir olan obsesyonların etkisini azaltmak ya da onları ortadan kaldırmak için yinelenen davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir. Bir örnekle bunu daha anlaşılır kılabiliriz: kapı koluna dokununca hastalık kapacağınızı düşününce ilk yapacağınız şey kapı kolunu silmek ve dokunmamak olur. Bu yanıt bir defalık olunca sizin işlevselliğinize zarar vermeyecektir. Peki bir de bu hastalanma düşüncesinin sürekli zihninizde dolaşıp durduğunu düşünün; bu düşünce sizde aşırı kaygı halini ortaya çıkaracak ve siz bu kaygıdan kurtulmak için eldiven takıp elinizde bez ve temizlik malzemeleriyle her yeri durmadan temizleyeceksiniz. Çünkü aklınızdan geçen bu kaygı verici düşünce sizin için bir tehdit oluşturmuş ve ilk yaptığınız şeyde o düşünceden veya etkisinden kurtulmak olmuştur. Peki işe yarıyor mu?
Kompulsiz davranışlar, kaygı verici düşünce karşısında ortaya çıkan kaçınma tepkisidir. Ama bu kaçınma tepkileri, kaygı verici düşünceyi ortadan kaldırmaktan ziyade düşüncenin daha fazla ortaya çıkmasına sebep oluyor. Neden mi? Çünkü zihin kaçınma tepkisi verirken bu tepkiyi neden verdiğini de düşünür. Yani kapı kollarını neden temizliyorum sorusu her zaman akla hastalanma, kirlenme obsesyonlarını getirir. Burada araya şöyle kısa ama etkili bir deney sıkıştırabiliriz: Şimdi sizden sarı bir otomobil düşünmenizi istiyorum. İki dakika boyunca sürekli sarı bir otomobil düşünün lütfen… 2 dakika… Düşündünüz mü? Sarı otomobil zihninize iyice kazınmıştır. Peki şimdi de ikinci kısım: 2 dakika boyunca sarı bir otomobil düşünmeyin… 2 dakika… Başarabildiniz mi? Yüksek ihtimalle en başta düşünmemeye çalışmak işe yaramıştır. Ama sonrasında zihniniz sarı bir otomobil düşünmeden yapamamıştır. Sürekli kendinize düşünme düşünme diye telkinde bulundunuz, ama zihniniz size şunu soracaktır: tamam düşünmeyeyim ama neyi? Ve cevap bellidir: Sarı Otomobil:)).
Düşüncelerimizden kurtulabilir miyiz? Sorusu ile devam edelim. Bu soruya yüksek ihtimalle çoğu insan hayır yanıtını verecektir. Peki kurtulamıyorsak neden kurtulmak için kaçınma tepkileri veriyoruz? Çünkü dış dünyaya uyguladığımız standardı zihnimize de uyguluyoruz. Örneğin, bize saldıran bir köpek varsa yapacağımız şey ya ondan kaçmak ya da onu etkisiz hale getirmektir. Bu strateji somut , belirli bir tehdide karşı işe yaracaktır ama zihnimizde ortaya çıkan düşüncelere aynı tarifeyi uygulayınca işe yaramayacak ve tam aksine durumu daha karmaşık ve katlanılmaz hale getirecektir. Sarı otomobil deneyini hatırlayın: düşünme, düşünme ama neyi? Tamam hatırladım: Sarı otomobil. E ama düşünmemem lazım. Ne yapmalıyım? Başka şeyler düşüneyim. Mesela güzel bir manzara. Sarı otomobili düşünme. Tamam düşünmüyorum. Dur kendimiz meşgul edeyim en iyisi sarı rengini hayatımdan çıkarayım. E ama güneş sarı. Sarı otomobili düşünme. Tamam tamam düşünmüyorum… İşte süreç tam da böyle bir kısır döngü halini alıyor. Düşünmemeye çalıştıkça ya da bunun için kaçınma tepkileri(kısa vadede etkili ama uzun vadede işe yaramayan) verdikçe, kaçtığımız şey yaşamımızın merkezi haline geliyor ve tüm günümüz bu kısır döngüde sıkış kalıyor. Peki ne yapabiliriz?
İnsan, zihni karışınca dışarıyı düzenlemek için çabalar, yani somut dünyaya müdahale eder. Örneğin, eşinizle tartıştınız ve sonrasında o öfkeyle kendinizi temizliğe verdiniz. Neden? Çünkü zihniniz karışık ve bu karışıklık ile baş etmek için kendinizi temizliğe verdiniz. Peki şimdi bu karmaşa- davranış(temizlik) döngüsünün hiç bitmediğini düşünün. Sonuç; bitmeyen, ruhsal olarak tüketen bir kısır döngü hali. Düşünmemeye çalıştık, kendimizi temizliğe verdik( bu öyle kısa süreli bir temizlik değil tabi; örneğin saatlerce duş almak, 20 defa ellerini yıkamak, doğru mu yaptım diye sürekli kontrol etmek, sürekli günahkar olduğunu düşünmek gibi.) ama kaçtığımız şey hala orada. Yok edemiyoruz. İşte burada danışanlarıma söylediğim şeyi sizler için de dile getireyim: bizler kimi zaman yaşamda birer tren istasyonu olduğumuzu unutuyoruz. Tren istasyonu: tren yanaşır, yolcuları indirir (düşünceler, duygular) ve yeni yolcuları alır ve devam eder. Gelen gider ve ama tren istasyonu yani biz her zaman oradayızdır. Düşünceler, duygular bir misafir edasıyla yolculuklarına devam eder. Lakin OKB’li kişilerde istasyona gelen düşünce ve duyguların bir türlü gitmesine izin verilmez/verilemez. Tren istasyona yanaşmış orada dururken, OKB’li kişi o tren yokmuş gibi yaşamak ister. Ama oradadır. Ve insan zihni bir şeyi bir kere düşündü mü, onu bir daha ortadan kaldıramaz. Mesele düşünmemek veya kurtulmak değil, o düşüncenin zihnimizde hep olacağını kabul etmek ve zihnimizde ona yer açmak. Amaç geminin dümenini bırakıp zarar vereceğini düşündüğümüz şeyleri (düşünce, duygu vb.) dışarıya atmaya çalışmak değil, dümenin kontrolünü bırakmadan ve o şeylerin hep orada olacağını kabul ederek yaşamaya devam etmek. Şimdi gözlerinizi kapatın sizi en çok korkutan düşünceyi veya olasılığı düşünün ve onu bastırmadan, düşünmemeye çalışmadan sadece o düşünceye veya fikre bakın. Ve sonra kendinize şunu söyleyin: bu bir düşünce ve düşünceler bana ait, ben onlara ait değilim ve onlarda istediğim gibi değişiklik yapabilirim. Ve son olarak şunu unutmamak gerek: herkes aleme kendi penceresinden bakar ve her bakış bir yorumdur ve eksiktir, ol sebepten gerçekliğin kendisi değildir ve yorumlar her zaman değişebilir.