Toplumun en büyük kaygısı; çarık çürük çıkacak kişiliklerin genele vereceği tahribattır… Toplumun geneline yayılacak bu tahribatın vereceği hasar, koca bir ömre yayılacak kadar etkili ve tehlikelidir. Beşikten-mezara devam eden yol güzergahında karşılaşacağımız olumsuzlukların bertaraf edilmesinde okumanın çok büyük önemi olacaktır. Okumak bir bakıma ruhu eğitmektir. Ruhu yönlendirmektir… Ruhunu yönlendiremeyen insanın, tutsaklığı başlayacaktır.
Bir ruhun tutsak olması demek; hayat zindanında müebbet yiyen bir mahkumun akıtacağı göz yaşı kadar çaresiz olması demektir… Bir ruhun tutsak olması demek; urganını bağlayan bir hükümlünün sorulacak son arzu sorusuna verilecek bir cevabının olmaması demektir… Bir ruhun tutsak olması demek; güneşten yağmur, çölden su, düşmandan dostluk beklemek demektir. Öyleyse bir insanın kendisine yapacağı en büyük kötülük ruhuna tutsak bir hayat yaşatmasıdır. Bu tutsaklığı bitirecek olan tek olasılık yine okumaktır.
Gidilen her yolun bir varış noktası vardır elbet, yada her yolculuğun bir adresi… O adrese gidebilmenin en sağlam adımı, doğru adımla yola çıkmaktır. Doğru adımla yönelebilmek. Okumanın hayatımızdaki en belirgin pusula olmasının büyük nedeni, yol göstericiliğinin yanında bazen direk yol olmasıdır… Fakirleşmiş bir dilin, iflas etmiş bir zihnin, patika görünümündeki dünya karayolunda kimseye faydası olmayacaktır. Okumayan insan sahipsiz cehalet mezarında kuru bir kemikten öteye gidemeyecektir.
Öncelikle kişiliğimize çıkarılacak bir kimlik gibidir okumak. Duruşumuz, yürüyüşümüz.. Çoğu zaman da bedenimizin devamı; gölgemiz… Unutmayalım okuduğumuz her kelime bir mermi, her cümle bir tetik ve her kitap da bir silah gibidir. Ve bu silahın vuracağı tek hedef ise cehalettir…