Okumak ve Yaşamak Arasındaki Kuvvetli Bağ

Özge Güner 342 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Vakit artık gece yarısını çoktan geçmişti. Gece, en karanlık anını sabahın ilk ışıklarına bırakmaya hazırlanıyordu. Nur Dağı’nda sessizliğin kulakları parçalayan o yırtıcı sesi duyuldu.

Ve o yırtıcı ses yeni bir doğuş oldu.

Kainat efendisini buldu…

Hira’da kendi iç dünyasında düşüncelere dalan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), başını göğe kaldırdığında Cebrâil (a.s.), O’na “Oku” dedi.

Okumakla ilgili ayetlerin bize miras kaldığı zamandan beri iyi bilir ki insanoğlu, yaşamak için okumak lazım. Daha farkında bir hayat sürmek için “Okumak ve yaşamak” arasındaki o ince çizgiyi anlamak lazım.

Hayatımız boyunca karşılaşabileceğimiz her türlü olayı daha kolay anlayabilmek ve düşünme yeteneğimizi geliştirmek için kitap okumayı yaşamımızın bir parçası haline getirmeliyiz. Çünkü sen nasıl biri olursan ol, öyle ya da böyle günler geçip gidiyor önünden. Yaşam beklemiyor seni, akıp gidiyor; sen izlerken öylece akıyor zaman. Eğer gerçek anlamda yaşamın içinde olmak istiyorsan, kendine kitaplardan bir sığınak yap ve cesurca yaşa.

Peki okumak neden önemlidir?

“Sen dünyasın; o yüzden sen değişirsen, dünya değişir” demiş Osho. Ne kadar güzel söylemiş. Kitaplarla dost olmalısın ki şu kafanın içini değiştirebilesin. Kafanı değiştirebilesin ki hayatın değişebilsin. Hayatın değişebilsin ki dünyan değişebilsin. Okumanın önemini kavramak ve yaşantına kattıklarını fark edebilmek için okuma alışkanlığı edinmen gerekir.

Okuma alışkanlığını çocukluk döneminde edinmek çok önemlidir. Burada ebeveynlere büyük görev düşmekte. Çocuklarımıza sürekli “kitap oku” gibi telkinlerle ya da yaptıkları en ufak hatada “cezalısın! Git odana kitap oku!” gibi kitabı ceza olarak algılatan söylemlerle değil, elimize kitap alarak bu alışkanlığı kazandırabiliriz.

Anne ve baba çocuğu kitap okumaya gönderdikten sonra ellerindeki telefon ile saatlerce uğraşmaları, o çocuk için kitap okumayı önemsizleştirir. “Çok önemli olsa kendileri okurdu” diye düşüncelere kapılır ve ardından kaçınılmaz soru gelir; “Kitap okuduktan sonra bir saat tablet ile oynayabilir miyim anne?” Çünkü artık kitap okumak bir ceza, ödülü ise bir saatliğine tablet oynamaktır.

Kitap, bir ceza aracı ya da sorumluluk gibi algı oluşturulmamalı. Aslında kitap okumanın yeni hayatlar tanıma ve öğrenme yolunda muhteşem arkadaşlar olduğu çocuğun anlayabileceği şekilde anlatılmalı.

En basit bir gün çocuğun elini bile sürmediği bir kitabı alın. “Çok eğlenceli görünüyor, okuyabilir miyim?” diye izin isteyin. Bu, çocukta aslında kitabın ceza değil de bir ödül davranışı olarak algılanmasına yardım edecektir. Sürekli tablet için istediği izinler ile pekiştirecektir ve aslında iki ödülün de eşdeğer olduğunu hissedecektir.

Okuduktan sonra en heyecanlı sahneleri yine tatlı diyaloglar ile anlatın.

Örneğin, “Biliyor musun, fil fareden korkup ağaca çıktığında bir daha inemeyecek sanmıştım.”

Emin olun her çocuk sonrasında şu cevap ile dönecektir:

“Eee, inebildi mi anne?”

Bu kısacık diyalog bile çocukta merak uyandıracak ve kitaba daha farklı gözle bakacaktır.

Böylece çocukları teknolojiye teslim edip kaybetmek yerine, yeşermiş ve geleceğe, topluma faydalı bireyler olarak yetiştirmiş oluruz.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Özge Güner
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version