Olan, Olması Gerekendi

92 Görüntüleme
6 Dak. Okuma

Senin beklediğin neydi? Tavuk verdiğin fırından ekmek çıkmasını beklemek ya da yediğin cipsin seni daha sağlıklı yapmasını istemek akıllıca mıydı?

Evrenin neresine gidersen git, bir sistem ve onu ayakta tutan kurallar seni karşılar. Matematiksel oranlar, ritmik hareketler, kendisini tekrar eden davranış biçimleri sonsuz bir döngü içinde bütüncül bir düzen sunar. Allah’ın koyduğu kuralları sektirmeden yerine getiren sistemi, kör gözleri bile açan ahengi hiç aksamaz. Zaten buna bakarak birçok bilim adamı büyük resmi tamamlayıp yaratıcının varlığına şahitlik etmiştirler.

İnsanoğlu ise istediklerinin ve yaptıklarının ne manaya geldiğine bakmaksızın sonucu eleştirmeye devam eder. Oysa Allah, kendi koyduğu kuralları varlığının ispatı olarak muhafaza eder. Öte yandan insan ise mucize hükmündeki beklentilerini yaptığı birkaç hayır veya adak karşılığında satın almaya çalışır. Kendine göre hakkıdır. Bedelini ödemiştir ya da gerçekten ödemiş midir?

Dua bir alışveriş değildir. Allah’ın dualara icabet etmesi senin garsondan sipariş verir gibi istediklerini, senin istediğin zamanda getirmesi değildir. Hatta dua ederken ve devamında iyi bir şey yaptığını zanneden kimilerinin hâşâ “Dualarımı neden kabul etmiyorsun?” tarzındaki serzenişleri haddi aşmak değildir de nedir?

Öncelikle seni yoktan var eden Allah sana bir şey verme konusunda borçlu değildir. Alacaklı gibi olma, mütevazi ol. Buraya, kovulduğun yurduna geri dönmeye layık olduğun iddianı kanıtlamaya geldin. Ağzından çıkan her iddian gibi, en büyüğü olan kulluk iddianı kanıtlama işini hafife alma. Çünkü sonunda Allah’ın rızası ve bonus olarak da sonsuz cennet hayatı var. Bu sebeple Allah sana verdiği her türlü durum ve dünyalık, cennete giriş yolunda önüne dizeceğin bir nimet. Başın mı ağrıyor, nimet; birisi sana kazık mı attı, nimet; paranı mı kaybettin, nimet ya da bir hediye mi geldi, nimet; bir sınavı mı kazandın yine nimet. Ama dediğim gibi, o taşı doğru şekilde önüne koyarsan. Yoksa “Vay benim başım niye ağrıyor,” diye şikâyet edersen, bil ki kırılıp toz oldu o taş. Yolun bir tuğlası eksildi. Tövbe et ki düzelsin de yenisi gelsin.

Bazen de çok bunalırız. Musibetler, sınavlar üst üste gelir. Dua ettikçe bir ümide tutunur ve kısmen nefes alırız ama bekledikçe yorgunluk bizi ümitsizliğin kıyısına kadar getirir. Allah peki neden vermez edeplice de olsa beklediğimiz o inşirahı? Çünkü Allah’ın bize verdiği her nimette önceliği öbür dünyadır. Burası sınav yeri. Dünyanın tek ölçüsü vardı, o da bizim kaldıramayacağımız miktar ve süreye ulaşmaması. O noktaya gelinince bir yerlerden mutlaka bir rahatlama gelir ve az da olsa dinleniriz. Fakat her insanın o güzel cennete layık olabilmesi için sahip olması gereken hasletler vardır. Hatta bazen, dua ederken yüksek mertebeler isteriz, peygamberine komşu olmak isteriz mesela, işte o kademelerin de daha fazla şarta ihtiyacı vardır. Yani Allah bizi sürekli yumuşak bir hamura şekil verir gibi cennetin kapısından geçebilecek şekle uygun hale getirmeye çalışır.

Bizler kim olduğumuza bakmadan istemenin yolunu tutarız. Aslında bunda da pek sakınca yoktur. Dua ettiğin senin hayrına bir istekse, Rabbin ona kavuşman ya da dönüşmen için gereken yolları sana açar. Yani, sihirli bir değnek değmiş gibi sonuca ulaşmazsın. Bu şekilde ulaşmak bu dünyanın kurallarına uygun olsaydı Hz. Musa’yı denizin karşısına ışınlardı, Hz. İbrahim’in ateşini yok ederdi ve bütün o mücadeleler ve çileler hiç yaşanmadan birçok zafer tepside sunulurdu. Rabbimizin rıza gösterdiği durum bu olsaydı tabii ki…

Şu an bile dünyanın her bir yerinde insanlar ellerini kaldırmış bir şeyler istiyor. Bunların içinde bazısı kendinde olmayan özellikleri barındıran bir kariyer, sahip olduğu yetenekleri içermeyen bir kabiliyet, kişilik özelliklerine uymayan eş vb. nice dilek ile yakarışına devam ediyor. Eğer Rabbim o kişinin kulağını “Bak, gördün mü ne istediğini?” der gibi çekmek isterse, isteğini aynı ile gönderiyor. Onun dışında kim olduğu ile ilgili verileri karşılayan kariyer, kabiliyet ve eşi karşısına çıkartıyor.

Hep duadan bahsettik. Fiili dua ile ağzımızdan çıkanların, bizim bu günümüzü şekillendirmesindeki etkisinin yanında söylemeden de dinleyen, istemeden de veren Rabbim sana bir kader doğrultusunda hayat çizmene yardım ediyor. Her gün yeni baştan açtığın sayfaların üzerinde düşünmeden yazdığın her yaşayışın bir hikmet üzerine gelmeye devam ediyor. Biliyoruz ki tesadüf yok ve yine biliyoruz ki tevafuk var. O gün, o saat olan senden bir tane daha yok. İhtiyaçlarını gören ve yazan aynı kalem, yaratıcıya itaat eden eşya ve zamana bırakıyor sahneyi.

Bir gün patronun sana bir hiç muamelesi yapıyor ve nasibin olan daha iyi iş yerine geçebilmek için daha çok çalışmaya başlıyorsun. Geriye baktığında şükrediyorsun. Bir gün çalıştığın yerdeki patronun seni insan yerine koyarak onurunu okşuyor ve sen kendi kıymetini fark ediyorsun. Sonrasında seni ezmek isteyen başkaları karşına çıktığında kendini savunacak gücü bulabiliyorsun. Geriye baktığında yine şükrediyorsun. Her zaman olması gereken oluyor. Fakat sen değişmeden başına gelenler değişmiyor. Çünkü olanın hikmeti seni o kovulduğun cennet yurduna geri girebilecek şekle kavuşturmak.

Demek istediğim sen olandan çok seni oldurmaya çalıştığı şekle, kendine odaklan. Değişmediğin sürece yaşadıkların değişmeyecek. Ancak o zaman kaderine etki edebilirsin. Gerisine karışma, at omuzlarındaki fazlalıkları. Olan, yalnızca olması gereken. Sabret, şükret ve devam et.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version