Sevmeye inandım da peşine düştüm ömrüm boyunca, onu her yerde aradım durdum. Ama gördüm ki insan yoksulmuş sevmeden yana. Onun dışında tabiatta ne varsa sevgide coşkun, sevgide sadık, sevgiye emektar…
Birileri hiç yoktan yaratır ya ayrılığı, getirir dağ gibi koyar sevdiklerinizle aranıza. Sevmeyi beceremeyenler bunlar ve inanmazlar sevginin varlığına. Sevgi tembeli, sevgi inançsızı ne derseniz deyin onlara sevgiyi nerede görseler yok ederler hemen, katlanamazlar varlığına.. Saklanmak isteseler de ahlâkın ardına, “Kötüler hiçbir yerde saklanamaz,” der Epikuros; “çünkü vicdan, kendi kişiliklerini buldurur onlara.”
Neden zordur sevebilmek bir canı ve hiçbir karşılık beklemeden ruhundan sunabilmek gönül güzelliğin? Sevgi eşsiz, yüce bir duygu değil mi?
Hırpalamak yerine çoğaltılabilseydi. Ah keşke, insan sevinçleri kırlarda çiçeklerin zarafetine, sevgisi kozada tırtılın kelebek olma serüvenine benzeyebilseydi!
Çekmeselerdi mil gibi gaflet uykusunu, masmavi gökyüzünün sonsuzluğuna bakan iki hayal penceresi değil miydi gözleri, örtmeselerdi perdelerini. Ama biz inceliğimizden incine kırıla, kırmızı bir karanfil yaprağında siyah beyaz düşlere dalıp kaçıncı günü batırdık, kaçıncı umudu soldurduk sabahın körü bilir, gecenin zifirisi. Yıldızları söndürüp geceyi üzerimize örtenler bilir. Onlar ki kötülükleriyle dupduru suyu bulandıran kifayetsiz muhterislerdir. En büyük hazlarıdır, hakları olmayana rağbet etmek.
İlk ayrılık öncesinin vuslattan sonrasına kadar eski insan ağıtlarını derin kuyulardan çekip yüzümüze yüzümüze döktüler de söküp attık aklımızdan inanmayı, indirdik kalbimizden çok sevmenin yükünü.. Bize ne korkunç masallar dinlettiler zorla, iki ucu cinnet. İki kanadımızı da kırıp soğuk zaman avlusunda dert sofrasına oturttular. El mahkûm. Bize ne habis masallar anlattılar zorla, iki ucu nefret…
Kaç heves suçtu, dev gölgeleriyle korkutup kaçırdılar uzak dağların ardına. Kaç neşe sustu, dudağını büküp karanlık bir mağara ağzından içimize bağırarak çığlıklarını.
Zamanın kapıları ardına kadar açıktı hep, hakikat yanlış yollara sapardı, sisli bir labirentin koridorlarında arardık kalbimizin süveydasını. Yaşadıklarımız yaşayamadıklarımızın pusulasıydı. Albümler çocukluğumuzun hayallerini fotoğraflardı bize, üzerinde toz tanecikleriydi üfleyip durduğumuz hatıralar, uçup uçup tekrar konarlardı geniş zamanın kopuk dallarına. Her gün ağıtsız bir ölümle eksilirdik biraz daha…
Dünya bütün masumların kalbini ağrıtan, yüreğini üşüten bir yer olur. Dert kefenine sarılıp sarmalanırdı ruhlar. Bir ağacın sonbaharına benzerdi gönül ve yaprak döker gibi kirpiklerin ucundan dökerdi sitemlerini tükenmez pınarlarıyla gövdeler.
“Bir ruha yazılıyorduk da bir gövdeye kazılmıyor muyduk peki?” diyor ya Haydar Ergülen. Gövdeyi mi dert etmeli, ruhu mu? Bizler en çok ruhumuz azap çekiyor sanıyoruz, oysa günün sonunda ikisi de ziyan olmuyor muydu?
Ruhumuza, bedenimize; tesir eden, iz bırakan ne yaralar aldık da ağır geliyor. Şimdi bir zamanlar yaşadığımız acılardan bizi hoyratça incitenlere sözlerimiz.
Çok güzel bir yazı tebrikler Zübeyde Hanimcığım 👏
Teşekkür ederim hocam 🌸🌸
Yüreğinize sağlık, kaleminiz daim olsun. Emekleriniz kıymetini bilen okuyucularla buluşsun. Çok güzel bir deneme olmuş. 👏👏👏
💐
“İlk ayrılık öncesinin vuslattan sonrasına kadar eski insan ağıtlarını derin kuyulardan çekip yüzümüze yüzümüze döktüler de söküp attık aklımızdan inanmayı, indirdik kalbimizden çok sevmenin yükünü.. Bize ne korkunç masallar dinlettiler zorla, iki ucu cinnet. İki kanadımızı da kırıp soğuk zaman avlusunda dert sofrasına oturttular. El mahkûm. Bize ne habis masallar anlattılar zorla, iki ucu nefret…“
Sevmeyi “ayıp”,”günah” gibi tabularla işlediler insanların kalplerine. Oysa sevmek, var olmanın, yaşamanın en büyük hayat iksiriydi, tüm canlıları bir birine bağlayan bir bağ…
Emeğinize, yüreğinize sağlık muhteşem bir yazı bayıldım 👏🏻👏🏻👏🏻
Okurluğunuz ve güzel yorumunuz için teşekkür ederim Emre Bey. Okur tarafından anlaşılmak güzel.🙋🏻♀️
Kaleminize sağlık. Başarılı bir deneme olmuş.
Emeklerin daha çok okurla buluşsun, yüreğine sağlık. Tebrik ederim, güzel bir deneme olmuş. Şükrü Erbaş’ı anımsatan bir tarz. 👏👏👏
Teşekkür ederim ,))
Dünya bütün masumların kalbini ağrıtan, yüreğini üşüten bir yer olur. Dert kefenine sarılıp sarmalanırdı ruhlar. Bir ağacın sonbaharına benzerdi gönül ve yaprak döker gibi kirpiklerin ucundan dökerdi sitemlerini tükenmez pınarlarıyla gövdeler.
Muhteşem 👏👏👏👏
Okurluğunuz için teşekkür ederim Nurettin Bey 🙋🏻♀️
Kalemin yazmanın güzelliği burda çok gür bir sêda ile bağırıyor. Katreye umman mânâlar sığdırmak güzel yürekli yazarların işi. Katreye umman sığdırmışsınız bu yazıyla. Elimize emeğinize yüreğinize sağlık ✍✍👏👏👏👏👏
Katreye umman sığdırmak güzel bir sanat hocam, siz de bunun değerini bilenlerdensiniz. Sağ olun.🙂
Emekleriniz kıymet görsün. Kaleminiz daim olsun 👏👏👏👏
Teşekkürler🍁🌾
“Ruhumuza, bedenimize; tesir eden, iz bırakan ne yaralar aldık da ağır geliyor șimdi, bir zamanlar yaşadığımız acılardan bizi hoyratça incitenlere sözlerimiz.”
Çok doğru👏👏👏👏
🙏🌸🌺