Zihnimizdeki negatif anılara ve sabit inanç kalıplarına bağlı kalmak, kısır bir döngünün içinde yaşamak gibidir. Bu kısır döngünün sonunda, “Ne yaparsam yapayım başaramıyorum! Kötü şeyler hep benim başıma geliyor!” gibi cümleler kendinizi sanki kader kurbanı gibi düşünmenize sebep olur ve bu sizde kendi zihinsel kalıplarınıza hapsolmuş hissi oluşturacaktır.
Zihnimizde travmatik anılara bağlı oluşan olumsuz inanç kalıplarımız zaten vardır. Bazen hayatımızı bilinçaltımızda var olan ve bizi yönlendiren bu olumsuz kalıplar çerçevesinde yaşarız. Çocukluğumuzdan itibaren bir film izler gibi bize ne gösteriliyorsa hayatımız da o şekilde şekilleniyor. Yani aslında hangi kanalı açtıysanız, o kanalı izliyoruz. Eğer film farklı olsun istiyorsak kanalı değiştirmeliyiz.
Bunu değiştirmenin yolu da yine kendini tanımaktan geçiyor. Bizi etkileyen olumsuz döngünün ne olduğunu fark edersek onu geçersiz kılabiliriz. Danışanlarıma yaptığım zihin kodu programlama (NLP) seanslarında geçmiş travmaların etkisini çok rahat yok edebiliyoruz. Bu olumsuz inanç kalıpları genelde; çaresizlik, kıskançlık, ilgi isteği, terk edilme, onaylanmama, yalnızlık korkusu, bağımlılık ve hayır diyememe olarak karşıma çıkıyor.
Duygularımız yaşam tecrübesi ve yeni keşiflerle değişebilirler. İnsan zaten hayatı boyunca sürekli dönüşüm içerisindedir.
Bu yüzden hep hatırlamamız gereken gerçek şudur:
Duygularımız kişiliğimiz değildir. Yani biz duygularımız değiliz. Düşüncelerimiz de değiliz. Yapmamız gereken sadece onları hissetmek, kalbimizden ve düşüncelerimizden akıp gitmelerine izin vermektir. Davranışlarımızı çoğu zaman zihin ve mantık süzgecinden geçirerek sergileriz. Ama duygular işin içine girdiğinde durum farklılaşır. Bu bazen istemsizce ortaya çıkar ama yine de tek başına var olamaz. O yüzden duygulara takılıp kalmak, duyguların bizde oluşturduğu haleti ruhiyeye bağlı kalmak yaşamın gerçek akışını görmemizi engeller. Tabii burada kastettiğim tam olarak duyguları görmezden gelmek, onları bastırmaya çalışmak değil. Hiçbir duygumuzu yok sayamayız. onlara önce var olma hakkı verip, sonra gerçekliğini yani bizim iyiliğimize hizmet edip etmediğini ayrıştırmalıyız.
Aynı özeni olumlu duygulara da göstermemiz gerek. Hem kendimize hem sevdiğimiz insanlara, ailemize, arkadaşlarımıza da olumlu duyguları açığa çıkarmaları için destekleyici olmalıyız. Olaylara olumlu tarafından bakmak, pozitif düşünmek, olumsuz duyguları ise motivasyona dönüştürmek, bir duygu ve düşüncede takılı kalmayarak hem kısa hem de uzun vadeli amaçlarımıza daha hızlı ilerlememizi ve kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlayacaktır.
Özetle;
Duygularımızın hayatımızın bir parçası olduğunu, ancak onların esiri olmamamız gerektiğini unutmayın. Duyguları hissetmek ve akıp gitmelerine izin vermek, yaşamı daha sağlıklı bir şekilde sürdürmenin bir yoludur. İşiniz, arkadaşlarınız, hobileriniz olsun, ailenizle zaman geçirin. Hedefleriniz, kendi özel ilgi alanlarınız olsun. Kendinize alan oluşturmak, yerleşik inanç kalıplarınızı kırmanıza yardımcı olacaktır.