Osmanlı Devleti, gelecek nesillere kokuları ile de iz bırakmışlardır. Sofralardan mektuplara, kaftanlardan fermanlara, kokulu nargilelerden kokulu mendillere kadar birçok alanda çeşitli kokular kullanmışlardır. İslam dininde güzel koku kullanmanın sünnet olması Osmanlı devletinin büyük önem vermesine de sebep olmuştur. Güzel kokular kişinin ruh halini etkilediği düşünülür ve şifahanelerde kullanılırdı.
Osmanlı’da koku bazen devlet politikası olarak da karşımıza çıkmıştır. Örneğin, huzura kabul edilmeden önce elçilerin ellerine gül suyu serpilmesi, padişahın vezir-i azam ve sadrazamların divan-ı hümayuna çıkmadan önce amber sürmeleri gelenek haline gelmiştir. Güzel koku Osmanlılarda bir yaşam tarzı haline gelmiştir. Mekânlarda kokular ihmal edilmez, cami ve medreseleri kokulandırırlardı.
Osmanlı kültüründe kokular henüz üzerinde çok fazla çalışılmamış olmasına rağmen gündelik yaşamda sıkça kullandıkları pek çok kaynakta geçmektedir. Modern hayat ile birlikte ruhi bunalımlar sıkça yaşanmaktadır. Ancak bu süreç Osmanlı Devleti’nde de dikkat çekmiştir. Ortaçağda kilise görevlileri psikolojik rahatsızlığı olan kişileri ‘içine şeytan girmiş’ diyerek yakarken, Selçuklu ve Osmanlı Devleti onları şifahanelerde güzel ses ve kokularla tedavi ediyordu. Bu kültürden yola çıkarak bizim kültürümüzde de güzel kokulu maddelerin bir cennet hatırası ve peygamberimizin terinden aldıkları inancı yerleşmiştir. Güzel koku ile temiz ve saf ruhlar arasında ilişki kurulmuş, meleklerin güzel kokuyu sevdiği, kötü kokulardan rahatsız oldukları kabul görmüştür. Bazı araştırmada koku tedavisi uzmanları tarafından güzel kokular, uçucu yağlar ve bitkilerin hormonları etkilediğini bulmuştur. Bir başka araştırmaya göre kokuların insan beyninde ki hatıraları harekete geçirmesini sağlıyordu. Bu yüzden bazı kokular canlandırıcı bazı kokular ise sakinleştiricidir. Bilinen bazı kokulu yağlar antiromatizmal, antiseptik, antiviral, antidepresan tedavi edici özelliği olduğu ortaya çıkmıştır. Geleneksel Batı tıbbında da keskin kokulu bitkilerin yağları, mikrop öldürücü olarak görülmüştür. Mesela salgın hastalık zamanlarında hastaların odaları biberiye tütsüsüyle kokulandırılmıştır. Yine böyle dönemlerde hekimler hastalık kapmamak için ellerini fesleğen yağı ile ovmayı tavsiye etmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nde hoş kokularla hazırlanmış çeşit çeşit eşya kullanmak adeta bir hayat tarzıydı. Mesela aydınlanma için yakılan mumlara, Kur’an-ı Kerim yazmakta kullanılan mürekkeplere, misafire el yıkaması için getirilen ibriğe muhakkak güzel koku karıştırılırdı. Osmanlı evlerinde yetiştirilen fesleğen ve nane gibi güzel kokulu bitkiler sinek ve böcekleri uzak tutardı. Osmanlı’da güzel kokuları hazırlamak, ilaç, güzellik malzemeleri ve baharatları da hazırlayan aktarların işiydi. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde aktardığına göre XVII’ inci yüzyılda, İstanbul’da binlerce aktar ve bunun yanında çeşitli buhurcular, gülsuyu satıcıları, kokulu yağ imalatçıları bulunuyordu. Her bir aktar, ustasından öğrendiği ve kendisinin geliştirdiği belli bir formülde ustalaşırdı. Zamanla ustalıklarını koku alanına yönelten aktarlara ıtriyatça denilmeye başlanmıştı. Doğada bulunan birçok şey birbiri ile denge halinde bulunuyor. Bunların önemlilerinden birisi de bitkilerdir. Mitolojide bitkiler tanrının insanlara verdiği önemli bir armağan olarak geçmektedir. İlk çağlardan kalan arkeolojik bulgulara göre insanlar, besin elde etmek ve sağlık sorunlarını gidermek için öncelikle bitkilerden faydalanmışlardır. “Tıbbi bitkilerle tedavi “ anlamına gelen “Fitoterapi” terimi ise ilk kez Fransız hekim Henri Leclerc tarafından kullanılmıştır. Bitkiler, topraktan aldıkları su, mineral ve bazı ögeleri kendi metabolizmalarında insan vücudunun özümleyebileceği bileşimlere dönüştürürler. Temel besin ögelerinden, karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler ve mineraller bunlara örnektir. Bunlar bitki metabolizmasında oluşan ağırlıklı olarak kullanılan etken maddelerdir.
İnsanlık tarihi boyunca birçok hastalık bitkiler kullanılarak tedavi edilmeye çalışılmıştır. Özellikle 1990’lı yıllardan sonra, tıbbi ve hoş kokulu bitkilerin yeni kullanım alanlarının bulunması, doğal ürünlere olan talebin artması; bu bitkilerin kullanım hacmini her geçen gün arttırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Anadolu’da baharat nakliyatı önemini korumuştur. Yeni yollar ve kervansaraylar yapılmış ve bunların korunmasına önem verilmiştir. Osmanlı Devleti’nde yüzyıllardan beri bitkiler çeşitli hastalıkların tedavisinde tıbbi amaçlı olarak kullanılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde bazı hastalık ve tedavilerinde kullanılan bitkiler şunlardır;
Böbrek hastalıkları: Altın otu, atkuyruğu, ayrıkotu.
Cinsel isteksizlik: Demir dikeni, kakule, meyankökü, safran, zencefil.
Hazımsızlık: Anason, dereotu, havlıcan, kakule, kimyon, papatya, rezene, yenibahar, zencefil
Hemoroit: Civanperçemi, kuşburnu, mazı, sultan otu, zencefil.
Kabızlık: Keten, rezene, sinameki, sinirli ot tohumu.
Kalp rahatsızlıkları: Alıç, ökseotu.
Kanserden korunma: Isırganotu, kırmızıbiber, ökseotu.
Karaciğer rahatsızlıkları: Enginar, hindiba, Kurtpençesi, meryemana dikeni, zerdeçal.
Menopoz: Civanperçemi, adaçayı, anason, papatya, tarçın.
Mide kanaması: Civanperçemi, kuşburnu, sumak.
Mide bulantısı ve ağrıları: Eğir kökü, nane, zencefil.
Prostat büyümesi: Eğir kökü, yeşil çay, zerdeçal, ısırganotu kökü.
Romatizma ağrıları: Anason, atkuyruğu, biberiye, karanfil, kekik, lavanta, melisa, papatya.
Safra kesesi rahatsızlıkları: Altınotu, civanperçemi, karahindiba, pelinotu, zerdeçal.
Soğuk algınlığı, üşütme ve öksürük: Ardıç, ebegümeci, ekinezya, ıhlamur, karanfil, meyankökü, nane, okaliptus, papatya, zencefil.
Stres, depresyon ve endişe: Anason, kantaron, lavanta, melisa, papatya, rezene, şerbetçi otu.
Unutkanlık ve hafıza zayıflığı: Adaçayı, biberiye, kakule, yeşil çay, zencefil.
Uyku bozukluğu: Anason, çuha çiçeği, kediotu, melisa, papatya, rezene, şerbetçi otu.
Yorgunluk: Adaçayı, biberiye, meyankökü, kakule, kekik, kuşburnu, zencefil.
Yüksek kolesterol: Biberiye, kekik, kuşburnu, üzüm çekirdeği, yeşil çay, zencefil.
Yüksek şeker: Kudretnarı, mahlep, tarçın, mersin.
Zayıflama çayı: Biberiye, kiraz sapı, mısır püskülü, rezene, sinameki, zencefil, zerdeçal, yeşilçay.