Osmanlı Devletinde Geleneksel Tedavi Yöntemi: Müzikle Tedavi
Müzikle tedavi, seslerin ve melodilerin fizyolojik ve psikolojik etkilerini ruhsal bozukluklara göre ayarlayarak düzenli bir şekilde yönetim altında tutulan tedavi türüdür. Bu tedavi türü ruhsal ve bedensel sorunları olan yetişkin ve çocukların psikiyatrik durumlarını belirlemede onların iletişim sorunlarını gidermeye de çalışmaktadır. Bir diğer önemi ise toplumsal ilişkilerin geliştirilmesini ve bireylere güven duygusunu aşılamaya çalışmaktadır. Bireylerin yaşantılarında ve tedavi süreçlerinde büyük önem taşıyan müzikle tedavinin geçmişi de, Afrika, Amerika, Asya, Avrupa ve birçok Türk medeniyetlerine kadar uzanmaktadır. İlkel dönemde, köyü ruh veya cin gibi varlıkların hastalıklara neden olduğu düşünülüyordu. Bu kötü varlıklar, sihirbaz, hekim ve şamanların yardımıyla gerçekleştirilen tedavi törenleriyle kontrol altına alınmaya çalışılıyordu. Müzik, dans, ritim ve şarkılar da bu tedavi törenlerinin en önemli öğeleriydi. Amerika’da müzikle tedavide ilk adımı atan Dr. Willer Van de Wall olmuştur. Wall 1920 yılında New York eyaletinin hastane ve hapishanelerinde, müziğin insan ruhu üzerindeki etkilerini araştırmıştır. Wall’a göre müziğin insan ruhundaki yatıştırıcı etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Amerikan Müzik Terapi Birliği 1997 yılında müzikle tedavi konusunda bazı yargılara varmıştır. “Müzik Terapi, bazı bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan uzmanlık dalıdır” sonucu ortaya çıkmıştır.
Osmanlı devletinde müzikle tedavide, diğer toplumlar gibi kültürel etkileşimlere uyum sağlayarak ritim ve danstan yaralanmışlardır. Bu konuda tarih sürecinden günümüze kadar gelebilen çeşitli kalıntılar olduğu gibi, yazılı kaynaklara da rastlanmıştır. Orta Asya döneminde kullanılan kopuz veya saz tedavi edici, iyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan önemli bir çalgı olarak kullanılmıştır. Müzikle tedavi geleneğinin Türk toplumlarında yaklaşık 6 bin yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Türklerde ilk ciddi müzikle tedavi çalışmalarının Selçuklularda ve Osmanlılarda görülmektedir. Türklerin göç ettiği Anadolu’da müzikle tedavi konusunda oluşturulan ilk kurumlar şifahanelerdir. İlk şifahane Selçuklu Sultanı Nureddin Zengi tarafından Şam’da yapılan Nureddin Hastanesi’dir. Bu hastanenin dışında, İstanbul’da yapılan Fatih Darüşşifası ve Edirne’deki Edirne Darüşşifası müzikle tedavinin gerçekleştirildiği önemli kurumlardandır. Müzik halk arasındaki bir eğlence aracı olarak görülmektedir. Ancak müzik, duygu ve düşünceleri seslerle anlatan, sesleri düzen ve estetik anlayış içerisinde ifade eden bir sanattır. Müziğin bu özelliği ile sadece bir eğlence aracı değil, insanın ruh, duygu ve düşünce dünyasını da yansıtan bir kavram olduğunun anlaşılması, müziğin insanlar üzerindeki etkileri konusunda birçok bilimsel araştırmaya olanak sağlamıştır. Tıp biliminin alt alanlarını oluşturan onkoloji, kardiyoloji, nöroloji gibi bilim dallarında karşılaşılan hastalıkların tedavilerinde müziğin yardımcı bir tedavi aracı olarak kullanılmıştır. Bu da hastaların tedavi sürecini olumlu yönde etkilemiştir. Müzik, duygusal etkileri olumlu yönde geliştiren ve insanların müzik dinlerken aniden nefes alışları değişir ve refleksler vermeye başlamıştır.
Osmanlı dönemi tıp biliminde müzikle tedavi türleri de belirlenmiştir. Bunlar; aktif tedavi, pasif tedavi, baksı tedavi, çalgılarla meşguliyet, ritim ve dinlemedir.
Aktif Tedavi: Bu tedavide amaç bedeni, ruhsal ve fiziksel olarak geliştirmektir. Diğer bir adı da Anadolu yogasıdır. Aktif olarak yapılan bu hareketlere müzikte eklenerek toplu veya bireysel yapılabiliyordu.
Pasif Tedavi (İmaj Tedavi): Müzikle tedavide en çok başvurulan yöntemdir. Yere sırt üstü uzanılarak gerçekleştirilen seans sırasında zihnin, düşünce ve sıkıntı gibi etkenlerden arındırılmış olması gerekmektedir. Terapi sırasında seansa katılan kişilerden, dinlettirilecek olan su sesine yoğunlaşmaları ve kendilerini akarsuyun büyük koluna ulaşmaya çalışan küçük bir su akıntısı gibi düşünmeleri istenmektedir.
Baksı Dansı: Eski Türklerde baksı adı verilen hekimlerin, tedavi sırasında transa geçmek ve bilgi almak için kullandıkları dansa “Baksı Dansı” denilmektedir. Bu dans, dombra, kılkopuz gibi aletlerle yapılmaktadır. Stres, depresyon, halsizlik, kas ağrıları, kireçlenme ve romatizma gibi rahatsızlıklar için son derece faydalı yöntemidir. Tedaviyi başarıya ulaştıran etkenler, kan dolaşımını artması, beyine oksijen taşıyan kanalların rahatlaması, stres ve depresyonun omuzlara bindirdiği yüklerin dağılmasıdır.
Çalgılarla Meşguliyet: Motor sinir sisteminde olan bozukluklar da kullanılan bir yöntemdir. Bu tedavide, bireysel ve toplumsal şekilde çalgı çalmaları ve kendilerine olan güvenlerinin yeniden sağlanması amaçlanır.
Ritim: Bu yöntemde, hastaların kas katılığı, eklem problemleri, dengesiz davranışlar olduğunda bunların düzeltilmesi için uygulanır.
Dinleme: Hastalara uygulanan müzik dinletme yönteminde onların dikkat ve hafızlarını geliştirmesi beklenir.
Müzikal seslerin ve melodilerin fizyolojik ve psikolojik etkilerini çeşitli ruhsal bozukluklara göre ayarlayan hekimler, düzenli bir yöntem ile yapılan tedavi şekline büyük önem vermişlerdir. Osmanlılar belli ses türlerinin iyileşme ile beden ve akıl sağlığının korunmasında büyük bir gücü olduğunu artık kanıtlamışlardı. Müzik vücutta hem üretici hem düzenleyici bir güç olarak hareket etmektedir. Osmanlı bağlamında müzik terapisi şifa ve aynı zamanda rahatlatıcı terapidir. Akıl hastalarına müzik dinletilirken bir yandan da çiçek manzaraları seyrettirilirdi, Kuran okunur, kuş ve su sesleri de ayrıca dinlettiriliyordu.
İnsan sağlığı üzerinde müziğin etkisi görüldüğü için hem psikolojik olarak hem de müziğin tınıları sayesinde rahatlamaları ve kendilerini iyi hissettikleri ortaya çıkmıştır. Hekimbaşı, Gevrekzade Hasan Efendi ‘Emraz-ı Ruhaniyeyi Negama-ı Musukiye’ adlı eserinde hangi makamın hangi hastalığa iyi geldiğinden şöyle bahsetmektedir;
Irak Makamı: Çocuktaki menenjit hastalığına faydalıdır.
Isfahan Makamı: Zekâ, zihin açıklığı verir ve soğuk algınlığı, ateşli hastalıklardan korumaktadır.
Zirefkend Makamı: Felç ve sırt ağrısına iyi gelmektedir. Kuvvet hissi vermektedir.
Rehavi Makamı: Tüm baş ağrılarına, burun kanamalarına, ağız çarpıklığına, felç ve balgam hastalıklarına iyi gelmektedir.
Büzürk Makamı: Beyin, kulunç ağrılarına iyi gelmektedir. Kuvvetsizliği ortadan kaldırmaktadır.
Hicaz Makamı: İdrar yolu hastalıklarına iyi gelmektedir.
Buselik Makamı: Kalça, baş ağrısı ve göz hastalıklarına iyi gelmektedir.
Uşşak Makamı: Ayak ağrıları ve uykusuzluğa iyi gelmektedir.
Hüseyni Makamı: Karaciğer, kalp hastalıklarına, nöbet, gizli hummalara iyi gelmektedir.
Müzikle tedavide ayrıca belli zamanlarda bu makamların dinlenmesi önerilirdi. Musiki üstadı Safüyiddin günün belli vakitlerinde icra edilen müziğin zamanlarını şu şekilde dile getirmiştir;
Irak Makamı: İkindi vaktinde.
Isfahan Makamı: Gün batarken.
Zirefkend Makamı: Uyku vaktinde.
Rehavi Makamı: Gün doğumundan önce.
Büzürk Makamı: Yatsı vaktinde.
Hicaz Makamı: Namaz arasında.
Buselik Makamı: Akşam vaktinde.
Uşşak Makamı: Kuşluk vaktinde.
Hüseyni Makamı: Tan yerinin ağardığı zaman icra edilmektedir.
Her ne kadar günün belli vakitlerinden, belli makamlarından söz edilmişse de, ayrıca günün yirmi dört saatinin dörde bölerek, bu zamanlarda hangi makamların okunup, dinleneceği de araştırılmıştır. Ayrıca makamların hangi uluslara ne etkisi yaptığı, astrolojiyle bağlantısı da bazı hekimlerce makam ve fasılların çeşitli uluslar üzerindeki etkileri olduğunu kabul eden eski Türk hekimleri şu şekilde dile getirmiştir;
Irak Makamı: Acemlere dinletilir ve bu makam insana tat ve çeşni hissi vermektedir.
Hüseyni Makamı: Araplara verilerek, güzellik hissi veriyordu.
Uşşak Makamı: Türklere veriliyordu. Hastalara gülme hissi veriyordu.
Buselik Makamı: Rumlara veriliyordu.
Rehavi Makamı: Ağlama duygusunu ön plana çıkarıyordu.
Hicaz Makamı: Alçak gönüllülüğü ön plana çıkarıyordu.
Büzürk Makamı: Uyku hissini uyandırıyordu.
Eskiden olduğu gibi günümüzde de müziğin etkisi hala devam etmektedir. İnsan psikolojisi ve ruhu için sürekli makamlar dinlenmese bile insanlar üzüntü, keder, neşe ve mutluluk anlarında müzik dinlemektedirler.