Oyuncunun Değişen Rolleri

Murat Şaşzade 35 Görüntüleme Yorum ekle
8 Dak. Okuma

Bu hayatta oynadığımız o kadar çok rol var ki, çoğunun farkına bile varmadan yaşamaya devam ediyoruz. Rollerimizi kimin verdiğini bile bilmeden, kendimizi günlük yaşam içinde oradan oraya savrulurken buluyoruz. İçinde bulunduğumuz çağda çok hızlı bir temponun içinde olduğumuz için zihnimizdeki otomatik programlarla karar verip hareket ediyoruz.

Oyuncu, senaristin yazdığı bir senaryodan çeşitli rolleri alarak filmde oynar. Standart oyuncu ise rolünün filmlerdeki gibi hiç değişmeyeceğine ve kaderinin sabit olduğuna inanır. Böylece oyuncu hep aynı rolü tekrarlayarak hayatının sonuna kadar bu rolde oynar. Oynadığı rolü beğenmediği için sürekli şikâyet edip sızlanarak senaristi sorumlu tutar. Rolünün değişebileceği hiçbir zaman aklına gelmez. İkinci, üçüncü sınıf rollerde ağlayarak oynar ve ne kadar bahtsız olduğunu söyler. Çoğu zaman oynadığı rolün kendi seçiminden kaynaklandığını bilmediği için başına kötülük gelince, olumsuz bir sonuçla karşılaşınca ve yaptıklarından dolayı bir kayıpla karşılaşınca “Böyle gelmiş, böyle gider” yaklaşımını benimser. Tam tersi durumlarda, önemli bir başarı elde ettiğinde, bir kazanç sağladığında ise zafer sarhoşu olup şikâyet ettiği anları bir çırpıda unutur. Başarıya düşkün olan oyuncu benliğinin içine dolan havayla şişinir, etrafta küçük dağları ben yarattım edasıyla dolaşır. Rolünün hakkını veremediğinden dolayı ya da kötü oynadığı için bir süre sonra kazanımlarını tekrar yitirir ve kayıp ile kazanç arasında keskin iniş ve çıkışlar yaşar. Bu tip bir oyuncu farkında olmadan isteksiz bir şekilde oynadığı için rolünün arkasına gizlenmiş gerçeğe hiçbir zaman ulaşamaz; bu yüzden ikinci ve üçüncü sınıf rolleri sürekli tekrarlar. Adeta beynindeki kilitlerden kurtulamayarak kayıp bir hayat sürer. Hâlbuki oyuncusunun iyiliğini ve mutluluğunu isteyen senarist, kendi eşsiz hazinesinden küçük bir parçasını yüklediği oyuncusunun, değişen rolleri içinde bu parçayı bulmasını ve bir yıldız gibi parlayarak ışık saçmasını ister. Oyun, senarist tarafından dünya sahnesine gönderilen oyuncunun ustalaşıp gizli hazineyi büyük hayat resminde görmesi, kendi zirvesine çıkabilmesi, hiç olduğunu keşfetmesi ve buradan tekrar başlangıç noktasına inebilmesidir. Bu şekilde, zihnideki perdeleri kalkan oyuncu hayatı çift kutuplu olarak görmekten kurtulup tekliği idrak eder.

Elbet bu filmde iki kutuplu düzeyde kötü roller vardır ve olacaktır. Tüm roller senarist tarafından oyuncunun gelişmesi amacıyla tasarlanmıştır. Büyük senaryonun içinde sayısız iyi ve kötü roller olduğu için, bazen bilerek ya da bilmeyerek kötü roller oynarız. Her iyi rolde oynayan oyuncunun gelişmesi için kötü rol oynayan oyunculara ihtiyacı vardır. Oyuncu iyi ve kötü özellikleriyle bir bütün olduğundan içindeki kötü tarafıyla da yüzleşmek zorundadır. Senarist ona bu fırsatı tanıyarak kötü rolü verir. Oyuncu belli bir süre kötü rol oynar. Eğer bu rol içindeki kötü yönünü tanımış ve onunla yüzleşmesini sağlamışsa, ciddi bir ilerleme kat ederek bu rolden çıkar. Kötü rolü oynarken, bu rolün gereği kendisi gibi kötü roldeki oyuncularla karşılaşır. Onlar kadar güçlü değilse, bu karşılaşmalardan ağır darbeler alarak çıkar. Ancak oyuncu henüz aldığı darbelerin ilerisi için kazanç olduğunu bilemez. Acemi bir oyuncu ise hayatı iyi ve kötü roller diye keskin bir şekilde ikiye ayırır. Hakikatte ise iyi ve kötü roller iç içe geçmiştir. Oyuncu pişme döneminde, birinden diğerine geçer. İçinde bulunduğu dönemde hangi yönü ağır basıyorsa rolünü ona göre oynar. Senarist oyuncunun potansiyeline kavuşması için iyi ve kötü rolleri eğitim programına koymuştur. Rolünün değişmediğini ve sabit kaldığını sanırken, farkındalık düzeyi arttıkça rollerini kendi seçtiğini anlar. Oyuncu, bu anlayışı rollerinden elde ettiği deneyim ve çıkardığı derslerle geliştirir.

Kötü rolleri oynayan oyuncular da vardır bu oyunda. Birileri can alır, başkalarının malını gasp eder, başkalarına işkence yapar, işini elinden alır, insanları sömürür, gücünü kaybetmemek için savaşlar çıkarır. Amatör oyuncu bunlara bir anlam veremediği için ilk başta kötü roldeki oyunculara öfkelenir, hayat oyunun adil olmadığından dem vurur. Haksızlıklara üzülür, elinden kınamaktan başka bir şey gelmediği için kötü rolleri oynayanları suçlar, onlara düşmanlık ve nefret gibi duygular besler. Senaryonun işleyişini değiştiremeyeceği için enerjisini tüketir. Çaresizlik duygusu içinde dünyaya karamsar bakar. Senaristin bizim asla bilemeyeceğimiz bir planı ve mekanizması vardır. Her oyuncu bu senaryoda üstüne düşen rolü yapar. Oyuncu, kötü karakterleri kınamak ve yargılamak yerine kendine bakmalıdır. Hakikate iki kanatlı bir kuş gibi uçulabileceğini bilemez. Büyük senaryonun içinde işleyen kendi senaryosu vardır. Oyuncu, başka karakterleri eleştirmek yerine kendi senaryosunu oynadığı rollerle keşfetmeye, çözmeye ve anlamaya çalışmalıdır. Kendi rolünü layıkıyla yapıp hakkını verdikçe zihnindeki otomatik kalıpları kıracak, sahte benliklerinden arınacaktır. Böylece her kırdığı kalıptan sonra senaristten alacağı daha nitelikli rolle kendini biraz daha aşmış olacaktır. Oyuncu, fırsatları iyi değerlendirirse aldığı rollerle farklı bir düzeye gelecektir. Bu düzeyde, senaryosunun iyi ve kötü rollerinin üstünde olduğunu hissedecektir. Hatta önemli olanın oyuncu değil roller olduğunun farkına varacaktır. Çünkü senaristin verdiği bu rolleri iyi oynarsa zihnindeki eski programları güncelleyebilecek, ilerlemesini engelleyen düğümleri çözebilecektir. Bir başka deyişle, senarist acemi oyuncuyu verdiği rollerle şekillendirmektedir. Oyuncu acemilik dönemlerinde şöyle düşünür. Bu rolleri bana senarist mi veriyor yoksa bu rolleri ben mi alıyorum? Rolünün mutlak ve değişmez olduğuna inanan oyuncu, rolü senaristin verdiği sonucu çıkaracak ve doğal olarak bu role mahkûm olduğundan endişelenecektir. Hakikatte görünenin ardına görme becerisini kazanmış bir oyuncu ise, rolünü değiştirmenin kendi elinde olduğunu aldığı derslerle öğrenir. Rolünün hakkını verdikçe, her rolde daha iyi oynadıkça, oyuncusunun gelişmesini ve kendini bilmesinden başka bir şey istemeyen senarist bu rolleri almasını kolaylaştıracaktır. Ancak hakikatine talip olan oyuncu şunu unutmamalıdır ki, her aldığı daha nitelikli rol bir öncekinden çok daha zorlu ve acı verici olacaktır. Her rol başarıyla tamamlandıktan sonra kendi özünü örten ağ tabakasının bir parçasından daha kurtulacaktır.

Oyuncu, hamlık döneminde rolünün içinde kendini seyredemez. Pişip ustalaştıkça kendine dışarıdan bakabilir. Buna şu örneği verebilirim. Sinemada film izlediğinizi hayal edin. Film oynarken kendinizi oyuncunun yerine koyun. Filmin içinde oynayan oyuncunun perdenin dışına çıkıp kendini izlemesi mümkün değildir. Bir de şöyle düşünün; filmde oynayan aslında sizsiniz. Başlangıçta senaryonuz gereği kendinizi tanımadığınız, kendinize yabancı olduğunuz ve kendi hakikatinize âmâ olduğunuz için gördüğünüz kişiyi başkası sanırsınız. Oysa filmde oynayan sizsiniz, başkası değil. Filmin oyuncusu olan siz, filmi seyreden sizi nasıl görecek? Daha doğru bir deyişle filmi seyreden,  filmde oynayan kişinin kendisi olduğunu nasıl bilecek? Bu, imkânsız görünüyor. Böyle bir şeyi bir arkadaşınıza söyleseniz, hiç düşünmeden akıl sağlığınızı yitirmiş olduğunuzu ve bir hekime görünmenizi söyler. Seyiricinin oynadığı rol ile oyuncunun oynadığı rol farklı ise, bu ikisi nasıl buluşabilir? Hakikati bir nebze de olsa keşfettirebilecek bu tür sorular çoğaltılabilir. Ancak bu makaleye sığmaz. Basitçe şöyle tarif edebilirim, filmde oynayan oyuncu rollerinin hakikatini keşfettikçe kendine dışarıdan bakmaya başlayabilir ve farkındalığı arttıkça kendine dışarıdan bakarken çokluk olarak algıladığı seyircinin aslında bir olduğunu, onlara yansıyan kendi görüntüsünden anlayabilir. Ya da seyirci yaşam içindeki tecrübe ve bilgilerini aşkla eriterek o kadar yanar ki, kalkıp perdenin yanına giderek perdeyi aralar. Böylece kendini seyirci koltuklarında çokluk içinde algılarken, perdeyi kaldırınca oyuncuda gördüğü kendi görüntüsüyle üzerindeki çokluk algısının yanarak kül olmasını ve teke dönüşmesini izler. Bu filmin sonunda ne mi olur onu yalnızca senarist bilir. Ancak bu filmin sonsuza kadar süreceğini söyleyerek şu hissimi aktarabilirim. Seyirci, ancak sahte benliklerinden kurtulup filmdeki oynayan kendisiyle birleşerek birliğe ulaşabilir.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version