Toplum içinde her birey, kendini tanımlama ve konumlandırma sürecinde farklı dinamiklerden etkilenir. Ancak bazı insanlar, öz güven eksikliği nedeniyle başkalarının başarısını bir tehdit olarak algılar. Bu durum onları kıskançlık, nefret ve hatta kötülük üretmeye iten bir psikolojik ve sosyolojik döngüye sokar. Peki, öz güvensizlik neden başkalarına duyulan nefreti körükler?
Öz güven, bireyin kendisini değerli ve yeterli hissetme halidir. Ancak bu duygu eksik olduğunda, kişi kendi içsel boşluğunu başkalarının eksikliklerini arayarak veya onların mutluluğunu sabote ederek doldurmaya çalışır. Özellikle modern toplumlarda, bireysel başarı ve sosyal statü, diğerlerinin takdiriyle anlam kazanır. Öz güvensiz bireyler, kendilerini yetersiz hissettiklerinde, çevrelerindeki insanların başarılarını küçümseyerek veya onlara zarar vererek üstünlük kurmaya çalışır.
Bourdieu’nün kültürel sermaye kavramını düşündüğümüzde, öz güven de bireyin sosyal dünyada hareket edebilmesini sağlayan bir sermaye türü olarak görülebilir. Bu sermayeden yoksun olanlar, statü kaygısını agresif tepkilerle dışa vurabilir. Sosyal medyada ve günlük hayatta gördüğümüz sinsi rekabet, gereksiz eleştiriler ve hatta iftiralar, bu eksikliğin birer yansımasıdır.
Kıskançlık ve nefret, özünde bir hayranlık duygusunun tersine çevrilmiş halidir. Öz güvenli bir insan, başkalarının başarılarından ilham alırken, öz güvensiz bir insan bunu bir tehdit olarak görür. Nietzsche’nin de dediği gibi, bazı insanlar kendi yetersizlikleriyle yüzleşmek yerine, başkalarının ışığını söndürerek kendilerini aydınlatmaya çalışır. Ancak bu çaba, onların karanlıkta kalmasını daha da kaçınılmaz hale getirir.
Toplumsal ilişkilerde kıskançlık ve nefretin panzehiri, bireyin kendini tanıması, geliştirmesi ve başkalarının başarısını bir tehdit olarak değil, ilham kaynağı olarak görebilmesidir. Kendi iç huzurunu bulamayanlar, dış dünyada huzursuzluk yaratmaya mahkumdur. Oysa gerçek öz güven, başkalarına zarar vermekle değil, kendi değerini fark etmekle inşa edilir.
Kendi ışığını yakamayanlar, başkalarının ışığını söndürmeye çalışır. Ama unuttukları bir şey var: Güneşin parlaklığı, gölgelerin çabasına yenilmez.