-özü bakımsız insanın iradesizliğinin resmi-
Bir tür kavuşmadır hatırlayış.
Unutuş, bir tür özgürlük.
(Halil Cibran)
Ve deliliğimde hem özgürlüğü hem yalnızlığı buldum; yalnızlığın özgürlüğü ve anlaşılmazlığın güvenliğini, bizi anlayanlar bizden bir şeyleri tutsak ederler çünkü.
(Halil Cibran)
Bilinir ki insan, tarihi ile kendini ortaya koyar. Her insanın yaşamı ve yaşanmışlıkları, o insanın görünen ve görünmeyen bağlılıklarına/bağımlılıklarına işaret eder. Ve insan bu tüm bağlarını kolunun altına sıkıştırarak tiz bir sesle bağırır durmadan; “ben özgürüm” diye.
Özgürlük tarih boyunca belki de insanlığın çözüm üretilemeyen başat problemlerinden biri. Farklı farklı tanımlamalar, söylemler dile getirilse de insanlık ideali ortak bir payda da buluşamadı. Peki neden problem olarak görüyoruz özgürlüğü? Çünkü özgür olduğu iddiası ile ortadan duran tek varolan insanken, aynı zamanda bağımlılıklarından kurtulamayan da yine insan.
Günümüzde özgürlük denince akla tek bir tanım gelmektedir: durmadan ve tereddütsüz isteme. Özgürlük, sadece isteme üzerinden açıklanıyor. İnsan sadece ister, çünkü vazgeçmez. Kapital düzen, insanın özgürlüğünü sadece isteme olarak tanımlayarak, insanın istediği nesnenin kölesi haline getirmiş böylece. Neden yaptın sorusunun yegâne cevabı şudur artık: çünkü öyle istedim, çünkü arzuladığım şey beni belirledi. İsteme fetişizmi ile savrulan insanlar, arzu politikasının kölesi haline gelmiş ve yaptıkları tek şey özgürüm yanılsaması ile vitrinlerden nesne belirlemek olmuştur. Kıyafet sektörüne bakalım; mağazalarda kıyafet seçince çoğu insanın aklında şu düşünce ve his oluşur: bu benim için yapılmış ve ben biriciğim. İşin ilginç yanı ise aldığımız kıyafetlerin tamamı, moda sektörü tarafından belirlenmiş seçeneklerdir. Onlar belirler ve biz içlerinden birini ÖZGÜRCE seçeriz. Seçme özgürlüğü ironisi. 🙂
Peki gerçekte özgür olan kimdir?
Nurettin Topçu Var Olmak adlı eserinde gerçek hürriyete(özgürlüğe) sahip kişi için şunları söyler:
“Gerçek hürriyete sahip insan, görülüyor ki, birçok hareketleri yapma iktidarından sıyrılmış, kendini kurtarabilmiş insandır. Her şeyi yapabilen şaki(arzusunun kölesi olan), her türlü suç işleme kabiliyeti olabilen psikopat hür değildir. Bilakis pek çok hareketleri yapma kudretsizliğine sahip olan kimse hür olabilir.”
Yani vazgeçme iradesine sahip insan, gerçek manada özgür insandır. 🙂 İşte insan bir şeyi istediği yani arzuladığı anda iki soru belirir: istediğim şeye karşı bende beliren arzu mu beni belirliyor, yoksa ben istediğim zaman vazgeçebilir miyim? Bu iki soru insanın özgürlük karşısında içine düştüğü ironik durumdur. Çünkü günümüzde insanların kahir ekserisi, ilk sorunun cevabını gerçek özgürlük olarak kabul ediyorlar. Uzunca bir süredir “arzulamak=özgürlük” denklemi, onlara yegâne gerçeklik olarak sunulmuştur.
Spinoza (çok sevdiğim düşünürlerden biri olur kendisi :)), tüm tanımlamaların altına dinamiti yerleştirerek şunu söyler: özgürlük bir yanılsamadır. Çünkü ona göre biz, bizi belirleyen nedenleri bilemediğimizde, özgür olduğumuza inanırız. “Çünkü öyle istedim” cevabı, nedensizlikle ortaya çıkan bir yanılsamadır.
Ve ahirde, zannımca insan özgürlüğe yazgılıdır ama bu yazgı bir anda özgürlüğünü fark ederek özgürce seçimler yapma durumu değil, katıksız özgürlüğe duyulan bir arzu(tanrılaşma sendromu diyorum) halidir. Evet insan, özgür olduğunu kabul etmek ister ama beri taraftan biliyoruz ki insan bir kültürün içine doğar. Biz daha doğmadan hangi adımı nereye atacağımız bir içindekiler listesi ile hazırlanmıştır. İşte insan, bu bağlılıklarını/bağımlılıklarını fark etmeden, onu belirleyen gerçek nedenleri hiçbir zaman bilemeyecektir. Ol sebepten anlatılan, dayatılan “özgürlük, arzudur” tanımlaması bir yanılsamadır. Çünkü düzenin işleteni, biz daha istemeden ne isteyeceğimizi ve istenmesi gereken şeye dair arzuyu zaten belirlemektedir. Küçük bir öneri ile bitireyim; bir deneyin, bir şeyden vazgeçtiğinizde kendiniz olduğunuzu daha fazla hissedersiniz. 🙂 Vazgeçebilme özgürlüğü…