Hayat bilinmezlikler ve engellerle süslenmiş bir yol gibi, öyle değil mi? Hayat öyle bir süreç ki, tecrübe etmeden hiçbir kavramın doğru yahut yanlış olduğuna kanaat getiremiyoruz. Bir problem söz konusu olduğunda herkes sana, “Şunu böyle yap.” ya da “Neden böyle yapmıyorsun?” gibi cümlelerle yardımcı(!) olma çabasına girişiyor. Lakin ne gariptir ki kimse, “Nasıl?” sorumuza cevap veremiyor. Hayatta karşılaştığımız belki de en çetrefilli engellerden olan özgüven eksikliği için de bu durum gayet geçerli. Hadi gel biraz realist olalım ve özgüven eksikliğini kalıplaşmış bilgilerden uzak olarak doğrusuyla yanlışıyla inceleyelim…
Şahsen ben özgüven eksikliğinin kaynağını kendini tanımamak olarak görüyorum. Zira özgüvenin anlamı özüne, yani kendine güvenmektir. Kendini tanımayan bir birey kendine nasıl güvenebilir ki? Fakat her şeyden önce bireyin kendisini tanımasına engel olan faktörlere değinmekte fayda var. Sen de tahmin edersin ki en önemli faktör çocukluk dönemidir. Acaba hayatı ve kendimizi henüz yeni gözlemlemeye başladığımız bu dönemde bir şeyler ters gitmiş olabilir mi? Yoksa tanımak için kendimize fırsat dahi vermedik mi? Ya da kendimizi denemekten mi korktuk? Galiba her şeyin mükemmel olmasını bekleyen insanlardan dolayı adım atmaktan çekindik. Bir şekilde bu kalın zırhı üzerimize giydik. Peki ama bunun sonuçları ne olacak? Üzerimize yapışan bu zırhı nasıl çıkartacağız? Dur, hemen panik yapma! Belki ben sana yardımcı olabilirim…
Daha önce önemli bir karar almak zorunda kaldın mı? Tabii ki kaldın, benimki de soru mu? O kararı verirken ki hislerini hatırlamaya çalış. Karar verirken kaygıların seni bir yılan gibi baştan aşağı sarmalamıştır muhtemelen. Cesaretini bir türlü toplayıp seçim yapamıyor da olabilirsin tabii. Bu cesareti “Benim yerimde başkası olsa ne yapardı?” diye düşünerek toplamaya çalışmış olabilirsin. Bu da sende karar verme sürecinde başkalarına danışma ihtiyacı doğurmuştur eminim. Başkalarının fikirlerini dinlerken tereddüt kulaklıkların kulağında mıydı? Belki de sen de benim gibi başkalarının seni kınamasından, aksi bir fikir belirtmesinden yahut itiraz etmesinden çekiniyordun. Öyle ki karşıt fikirlere karşı kendi fikrini bile ortaya koyamıyordun benim gibi. Ah be özgüven, tam ihtiyacımız olduğunda nerelerde saklanıyorsun yine?
Biraz da hayata nasıl baktığımızdan konuşalım seninle. Etrafımızdaki insanlar oldukça başarılı gibi duruyor. Sanki hiçbir şeyden tereddüt etmiyor gibi işlerini kararlılıkla yürütebiliyorlar. İster istemez kendimizi onlarla kıyaslama eğilimine sürükleniyoruz. Kimi zaman birini öyle beğeniyoruz ki ona benzemeye çalışıyoruz. Hareketlerimiz, tavırlarımız ve konuşmalarımız istemsizce ona benzemeye başlıyor. Onun gibi ya da başarılı insanlar gibi olamayacağız diye düşünerek hata yapmaktan korkuyoruz kimi zaman. Aslında bu hata yapma korkusuna düşerek en büyük hatayı yapıyoruz. Bir düşün, bir topluluğa girdiğinde hata yapma çekincesiyle kim bilir ne kadar önemli cümleleri içinde sakladın. Oradan ayrılıp gittiğinde, “Keşke söyleseydim.” dediğin oldu senin de değil mi? İşte bunların hepsini özgüven eksikliğinin bir sonucu olarak düşünebiliriz. Ama karamsarlığa kapılmaya gerek yok. Hayatta her engelin bir çözümü vardır. Hatta çözüm bazen çok yakınımızda bile olabilir.
Evet, çözüm oldukça yakınımızda, kendimizde! İlk olarak kendimizi tanıyarak başlayabiliriz bence. Kendimizle tanışmaya başladığımızda belki de çözümü o bize söyleyecektir. Nelerden hoşlanıyoruz? Hayata bakış açımız ne? Ne tarz giyiniyoruz, hangi saç stili bize daha çok yakışıyor? Hayat hakkındaki genel fikirlerimiz nedir? Bu ve türevi tüm sorular kendimizde saklı. Bunları kendimize sorarak öğrenebiliriz. Bu soruları başkalarının fikirlerinden ve görüşlerinden arınmış olarak cevaplandırmak en sağlıklısı olacaktır. Bunu kendi kendine konuşmak olarak düşünmene gerek yok. Ama merak etme, kendi kendine konuştuğunu kimse bilmezse sana kimse deli de diyemez sonuçta.
Özgüven eksikliğini yenmek için en büyük adımı kendimizi tanıdıktan sonra atacağız. Her insan özeldir ve ilgi alanları farklıdır. Kendi ilgi alanımıza ve istidadımıza yönelik olarak bir dal seçeceğiz. Bu bir branşın dışında olarak hobi yahut bir konu da olabilir. Örneğin; dil öğrenmeye hevesin olabilir. Kendini istediğin bir yabancı dil üzerinde geliştirebilirsin. Ya da resim çizmeyi seviyorsundur. Çizdiğin resimlerin o an güzel veya kötü olması mühim değil. Eğer seviyorsan kendini bu alanda geliştirebilirsin. Belki de tarihe merak duyuyorsundur. Tarih hakkında çok okuyarak yahut araştırarak kendini büyük ölçüde geliştirebilirsin. Kendimizi herhangi bir konu üzerinde geliştirmek özgüven kazanmanın en önemli noktalarındandır. Bir şeyleri bilmenin farkındalığı özümüze duyduğumuz güveni artıracaktır. Üstelik bu şekilde topluluk içerisindeki çekingenliğimizi de yenebiliriz. Sonuçta bir konuda uzmansın artık. Herkes dikkatle seni dinleyecektir. Tek ihtiyacın olan biraz inanç ve kendinize yatırım yapmak…
Topluluk demişken, özgüven eksikliğinin en büyük etkisini burada hissediyoruz sanki. Fikirlerimizin arkasında durmaktan neden çekiniyoruz ki? Her insan özel demiştik oysa. Bu her insanın fikirleri de özel anlamına gelmez mi? Bence artık sende “Keşke fikrimi söyleseydim.” gibi içerisinde keşke geçen laflardan sıkıldın. İnan bana, hayat keşkeler ile dolduramayacağın kadar kısa. Keşke dememek için sen de bir atabilirsin! Sen de fikrini söyle, belki de gerçekten çok farklı bir bakış açısına sahipsindir. Kimsenin seni kınayacağı yok!
Bence itirazlara ve eleştirilere duyduğumuz korkuyu da yenmeliyiz artık. Bu gibi yönergelere bir düşman edasıyla bakarak sürekli kalkanlarımızı üzerimize tutuyoruz. Peki ama neden? Belki de bu eleştirileri gerçekten dinlersek, kendimizi geliştirmek için gerekli ipuçlarını yakalayabiliriz. Artık birisiyle konuştuğun esnada kalkanlarını indirmeyi dene. Gerçekten sonuçlarına sen de şaşıracaksın.
“EN”lerden kurtulmanın da vakti geldi bence. En iyisi olmamıza gerek yok. Hadi gel mükemmeliyetçiliği bir kenara bırakalım. Dünyanın en başarılı insanlarına baksak bile hiçbiri mükemmel değil. Mükemmeliyetçilik dürtüsü bizi hata yapmaktan da korkar bir hale sokacaktır. Oysa hata yapmak başarının en büyük anahtarıdır. Bir şeyi öğrenirken ya da üzerinde çalışırken yaptığımız hataların her biri tecrübe ve bilgidir. Büyük icatların altına imzasını atan bilim adamlarına bakabilirsin. Örneğin Thomas Edison; ampulün son halini ortaya çıkarana dek yüzlerce hata yapmıştır. Ancak o hiçbirinde pes etmedi ve sonunda başardı! Çünkü kendisi her bir hatayı tecrübe olarak görüyordu.
Eleştirilere açık olmak güzel bir şey, evet. Ama sürekli takdir ve övgü beklememiz de hiç doğru olmaz. Öncelikle şunun farkında olmalıyız; başarının ve doğrunu tescili takdir değildir. Özgüven dediğimiz kavramın bize faydası, öncelikle kendimize inanmak ve eleştirileri akıl süzgecinden geçirerek yaptığımızın doğru yahut yanlış olduğuna kanaat getirmektir.
En önemli çözüm yolu ise adım atmaktır. Tüm bu maddeler ile çözüme ulaşmak istiyorsak adım atmaktan çekinmemeliyiz. Adım atarken de bilinçsizce yöneltilen kötü eleştirilere kulak asmadan devam etmeliyiz. Unutma, cambaz aşağıdaki seyircilere bakarsa ipten düşer! Onun yapması gereken ipe odaklanarak adım atmaktır.
Son olarak özgüven eksikliğinin başka kavramlar ile karıştırılması hususuna dikkat çekerek veda etmek istiyorum. Bir nebze utangaç olmak, çok konuşmamak ve “ego” seviyesinde kendine güvenmek özgüven eksikliğinin belirtilerinden değildir. Aksine bu vasıflar insanı insan yapan ahlaki kavramların bir belirtisidir. Biliyorum ki sen de ne kadar özel olduğunun farkına varacaksın ve özüne olan güvenini kuvvetlendireceksin. Bunu okuyan sana ve aynı dertten mustarip herkese bu mücadelede başarılar diliyorum…