Işıkları dönünce soldaki üçüncü evmiş bizim olan. Hani sağ tarafta seni muhteşem güzelliğiyle karşılayan Resneli Niyazi Bey’in sarayı. Çok uzun zaman geçmiş ama kendisi hâlâ dimdik, tarihi anlatırcasına “Ben buradayım” diyor. Otobüs sarayın önünde durdu. Sarayın ön bahçesine girdik. Elimizde fotoğraf makinesi, kaç tane resim çektik hatırlamıyorum. Bahçenin önünde durdum, saraya baktım. İnce nakışlı işlenmiş duvar rölyefleri, sıra sıra dizilmiş pencereleri, mermerden yapılmış geniş basamakları ve dış geniş kapısı anlatıldığı kadar güzeldi. Derler ki, Niyazi Bey, Paris’ten bir arkadaşından aldığı bir kartpostaldan yaptırdığı sarayın aynısıydı.
*
“Resne küçük bir Paris olacak. Gelip geçen buraları görünce Paris’in sokaklarından geçtiğini zannedecek,” dermiş.
Zamanı yetmedi hayallerini gerçekleştirmeye. Sultanın tahtan indirilişi, Balkan Savaşları derken Türkler ana vatana geri döndü ama saray o günkü ihtişamıyla hâlâ dimdik ayakta. Resimler çektik, geçmişi yad ettik, sonra sarayın karşı tarafında duran sarı tek katlı evi görmeye gittik. O ev zamanında büyük dedemin eviymiş. Babam orada doğmuş, iki üç yaşında iken ailesiyle vatanını terk etmek zorunda kalarak evlerini üç beş kuruşa kâfire satıp gitmişler ana vatana.
Babam ihtiyarlığın verdiği yorgunluk ile ayakları artık gücünü kaybetmişti. Bu kadar uzun yolculuğa dayanamazdı. Bize “Resne’ye giderseniz evimin resmini getirin,” dedi. Resmini çektim, etrafa, sokağa baktım, “Burada doğacak, burada yaşayacaktım,” diye tam düşünürken; “Otobüs kalkıyor,” diyen muavinin sesini duyup otobüse doğru koştum. Giden otobüsün arkasında saray, evimiz ve geçmişimiz kaldı.
Tebrik ediyorum sevgili Gülay…
Teşekkür ederim hocam 🥰 herşey sizlerin emeğinizin karşılığı..
Tebrikler, Çok güzel olmuş 🥰
Canım beğendiğine çok sevindim 🥰