Plağı yerleştirdim pikaba. Plağın hafif cızırtılı sesi iğnenin zarifçe plağa teması beni kendine çekti. Çalan müziğin verdiği ürpertiyle açık penceremin kenarına dayadım kollarımı, başımı hafifçe çıkardım göğe doğru. Müzik odanın içini doldururken bir yandan da rüzgarın soğuk dokunuşlarının tenime değmesine izin verdim.
Gökyüzü göz kırparcasına orda dururken onu izledim. Gözlerimi kapattım. Rüzgarın notaları taklit ediyormuş gibi sesler çıkararak dans etmesini dinledim. Gözlerimi açtım. Dallar, yapraklar rüzgarın ritmine uymuş dans ediyorlardı. Hava serindi, dudaklarımın arasından çıkan dumanın arkasında, karşıdaki binanın balkonunda unutulmuş, sallanan çarşaflar dikkatimi çekti. Çarşaf rüzgarda sallandıkça duvara yansıyan gölgesi ay ışığında çırpınan kumaş parçasının yakarışlarına benziyordu. Zihnimde beliren soru işaretleri ve soğuk havanın tenimdeki ürpertisi. Sakin ve soğuk duruşumun içinde çığlık atan yangın yeri bir orman barınıyordu. Acaba diyorum içimdeki çığlıklar dışarıdan duyuluyor muydu? Acaba içimdeki yangının sıcaklığı dışarıdan hissediliyor muydu? Gözün görmediğini anlayabiliyor muydu insan? Belki de yalnızlık hiç bu kadar yalnız kalmamıştı. Belki de kırgınlık hiç bu kadar kırılmamıştı. Ve umutsuzluk hiç bu kadar karanlığa boğulmamıştı. Çok fazla şeyi gömdüm içimdeki saklı mezarlığa. Geçmişin gözyaşlarıyla sulanmış kötü anıları, hayatımdan çıkan her insanı ve olumsuz her şeyi gömdüm bu mezarlığa. Zaman zaman anılar maziyi tazelemeye çalışsa da o mezarlığı asla ziyaret etmedim. Üstüne kapılar kapattım, üzerine de zincirler ve kilitler astım. Diğer bir mezarlığım anılarımla dolu defterim oldu. Yazdıkça öldürdüm acıları, yazdıkça aldım intikamımı. Kalem kağıda her değdiğinde toprak attım üstlerine. Yutkunamadığım her anımın acısına yutkunduğum, nefes alamadığım her anın inadına derin derin nefes aldığım, yangınıma su, çığlığıma bir el oldu o kağıtlar. Defterin bir sayfasında “Üzülmeye bile mecalim yok, ağlamak bir fiil sadece gözümde, damlalar kurudu içeride.” yazmışım 4 sene önce. Neydi beni üzen, ağlatan bilmiyorum çünkü hatırlamıyorum ve o artık mezarlığımda gömülü bunu biliyorum.
Boşa dönen plağın sesine geri dönüyorum gerçek dünyaya. Bomboş duvarlarla kalıyorum baş başa. Sorular, sorunlar, kırgınlıklar, kızgınlıklar karışık bir buhran birkaç dakikalığına bir pencereye sığınıyor. Pişen yemeğin kokusuna mutfağa geri dönüyorum…
Duygu yüklü harika bir yazı olmuş 👏
“Ağlamak bir fiil sadece gözümde” Ne kadar içtenlikle yazilmış kaleminize sağlık.
Yazar, gerçek hayattan uzaklaşıp arka plandaki gerçeklerle yüzleşmenin acı gerçekliğini vuruyor yüzümüze. Meltem hanımın korku hikayelerinden sonra duygu yüklü deneme yazıları da çok başarılı. Kaleminize sağlık.
Yüzlerce sayfalık roman hazzı verdi.Emeğinize,yüreğinize sağlık 👏👏