Ruh Sağlığı ile ilgili bir çok alan kendine özgü yaklaşımı ile ruh sağlığını tanımlamaktadır. Peki, ruh sağlığı ne demektir. Bir bireyi veya kendimizi ruhsal olarak sağlıklı olarak tanımlamak için nasıl özelliklere sahip olunması gerekir?
Köknel’e göre (1989) ruh sağlığı; “Bireyin kendisiyle çevresindeki bireyler ve içinde bulunduğu toplumla barış içerisinde olması, yaşamında bir düzen ve denge oluşturulabilmesi ve yaşama uyum sağlayabilmesi için gerekli çabayı göstermesidir.” (ERYILMAZ, 2016)
Dünya Sağlık Örgütü ise ruh sağlığını, “bireyin kendi yeteneklerinin farkında olması, yaşamında oluşan stresin üstesinden gelebilmesi, iş yaşamında üretken ve faydalı olabilmesi ve yetenekleri doğrultusunda toplumuna katkı yapması’’ olarak tanımlanmaktadır. Her iki tanımda da, bireyin ruhsal hastalıklarının olmamasına ek olarak, kendini bilen, stresle baş edebilen, üretken ve çevresine katkı sağlayabilen bir birey olması halinde ruh sağlığının iyi kabul edilebileceği belirtilmektedir. (ERYILMAZ, 2016)
Psikoloji literatürünü incelediğimizde bu konuyla ilgili ilginç ve güzel çalışmalara rastlamaktayız. Marie Jahoda, 1958 yılında yazdığı Pozitif Ruh Sağlığının Güncel Kavramları (Current Concepts of Positive Mental Health) kitabında, psikolojik iyi oluş kavramına değinmiş ve altı boyutlu bir model ortaya koymuştur. Daha sonra pozitif psikoloji alanındaki çalışmalarıyla ünlü ve üretken bir bilim insanı olan Carol Ryff bu psikolojik iyi oluş modeli üzerine çalışmış, daha da geliştirmiş ve psikolojik iyi oluşun ölçülmesi ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Söz konusu psikolojik iyi oluş modeli, özünde bize ruh sağlığı yerinde insanı tanımlamaktadır. (DOĞAN, 2016)
Psikolojik iyi oluş, günlük hazlar ile günlük sancılar arasında yaşamımızı sürdürürken varoluşumuza anlam katma becerisine sahip olmaktır. Psikolojik iyi oluş her zaman mutlu olma, pozitif düşünme ve iyi hissetme gibi kavramlardan farklılık gösterir. Mutlu olmaya çalışmaktan öte bireyin, kişisel performansını gerçekleştirme gayreti içinde olmasıdır.
“Daha açık bir anlatımla psikolojik iyi oluş, bireyin kendini olumlu olarak algılamasını ve kendisini gerçekçi olarak tanıyarak güçlü yanları ve sınırlıklarının farkında olması ve bununla birlikte kendinden memnun olmasını, özerk ve bağımsız hareket edebilmesini ve yaşamını anlamlı bulmasını kapsamaktadır.”
Ryff’a göre psikolojik iyi oluş halinde olan bireyin işlevsel bir yaşam sürmesi için şu altı özelliğe sahip olması gerekir.
- Kendini Kabul Etmesi Ve Kendiyle Barışık Olması,
- Diğerleriyle Olumlu İlişkiler İçinde Olması,
- Özerk Düşünebilmesi Ve Davranabilmesi,
- Çevresel Hakimiyet,
- Yaşamında Bir Amacının Ve Anlamının Olması,
- Hayatı Öğrenme Ve Gelişim Süreci Olarak Değerlendirebilmesi.
KENDİNİ KABUL
“Kendini Kabul” psikolojik iyi oluşun ilk boyutunu oluşturmaktadır. Bireyin kendisiyle barışık olması, bir bütün olarak kendinden hoşnut olması ve geçmiş yaşamını kabullenebilmesi gibi anlamlara gelmektedir. Kendini kabul boyutu aynı zaman da öz saygıyı, kendini sevmeyi ve öz güveni de içermektedir. (DOĞAN, 2016)
Kendini kabul etme dereceniz yüksekse: kendinize karşı düşünceleriniz olumludur, kişiliğinizin iyi yanlarını da iyi olmadığına inandığınız yanlarını da kabul edersiniz ve geçmişinizle ilgili olumlu hislere sahipsinizdir.
Kendini kabul etme dereceniz düşükse, kendinizden memnun değilsinizdir, geçmişteki hatalarınızdan kendinizi fazlasıyla sorumlu hissediyor ve eleştiriyorsunuzdur, olduğunuzdan başka biri olma ihtiyacınız vardır.
DİĞERLERİ İLE OLUMLU İLİŞKİLER
İkinci boyutu ise, “diğerleriyle olumlu ilişkiler” şeklinde ifade edebiliriz. Ruh sağlığı yerinde insanın en belirgin özelliklerinden birisi uyumlu olması ve çevresindeki insanlarla, derin, doyurucu ve sağlıklı ilişkiler kurabilmesidir. (DOĞAN, 2016)
İnsan ilişkilerinizi doyurucuysa, sıcak kanlı, hayatından tatmin duyan, güvene dayalı ilişkilere sahipsinizdir. Başkalarının iyiliğini düşünürsünüz, güçlü bir empati yeteneğiniz vardır.
İnsanlarla ilişkilerin zayıfsa, güvene dayalı arkadaşlıkların yoktur. Kişilerarası ilişkilerinizde sürekli sorunlar yaşıyorsunuzdur.
ÖZERKLİK
Bireyin kendi kararlarını kendisinin alabilmesini ve karar almada kendisine güvenmesini ifade eden “özerklik” de psikolojik iyi oluşun bir başka boyutunu oluşturur. Özerklik temel olarak, bireyin kendi hayatına hakim olmasının ifade eder. Ayrıca, özerklik düzeyi yüksek birey, sosyal baskılara boyun eğmez. Yaptığı şeyleri daha çok çevre için değil de kendisi istediği için yapar. Yani büyük oranda içten denetimlidir. “Elalem ne der?” sorusuyla çok ilgilenmez. (DOĞAN, 2016)
Yüksek özerkliğe sahipseniz, kendi kararlarını kendi verebilen, bağımsız bir kişisinizdir. Düşüncelerinde sosyal baskılardan kendini arındırabilen, kendi duygu ve düşüncelerini kontrol edebilen ve hayat prensiplerin doğrultusunda yaşayabilen birisinizdir.
Düşük özerkliğe sahipseniz, başkalarının hakkındaki değerlendirmelerine fazlasıyla kafa yoran, diğerlerinin yargılarına göre kararlar alarak yaşayan birisinizdir.
ÇEVREYE HAKİMİYET
Çevresel hakimiyet, bireyin yaşamını etkin bir şekilde yönetebilmesi ve günlük yaşamın stresiyle başarılı bir şekilde baş edebilmesidir. Çevresel hakimiyet düzeyi yüksek bireyler, etraflarındaki olanakların farkındadırlar ve bunlardan etkin bir şekilde faydalanırlar. Günlük olayları yönetme de oldukça başarılıdırlar. (DOĞAN, 2016)
Zorluklarla başa çıkma becerin yani çevreye hakimiyet beceriniz yüksekse, çevrende olup bitenleri yönetebilmekte ustasınızdır. Sorunları rahatlıkla kontrol altında tutabilme, elinin altında bulunan kaynakları iyi değerlendirebilme, değerlerinle uyumlu ortamları yaratabilmekte beceriklisinizdir.
Zorluklarla başa çıkma yani çevreye hakimiyet becerilerin düşükse, etrafındaki ortamı değiştirme ya da geliştirme konusunda güçsüzsündür. Etrafındaki imkanları fark etmeye nispeten kapalı ve hayatını kontrolun altında hissedişiniz zayıftır.
YAŞAMIN AMACI
Yaşamda bir anlam ve amaç bulmak, varoluşsal anlamda insanın karşısında duran ve çözülmesi gereken en zorlu problemdir. Çünkü anlamlı bir yaşam sürmek, bireyin ruhsal anlamda da iyi olduğunu gösterir. Herkes hayatının bir döneminde “Hayatın anlamı nedir?”, “Neden yaşıyorum?”, “Yaşamı sürdürme nedenlerim nelerdir?” gibi soruları kendisine sorar. Bu sorulara cevap vermek göründüğü kadar kolay değildir. (DOĞAN, 2016)
Yaşamının anlamı olduğuna inanıyorsan, hayatında bazı hedeflerin vardır ve gittiğin yönün farkındasındır. Yaşamın içinden geçerken amaçlar doğrultusunda ilerler, geleceğe umutla bakabilirsiniz.
Yaşamının anlamı zayıfsa, amaçsız ve hedefsiz dolaştığınız günlerin sayısı yüksektir, yönünü kaybetmiş gibi hissedersiniz, geçmişinde yaşadıklarını anlamsız değerlendirebilir, geleceğe yönelik inançlarınız zayıflar.
BİREYSEL GELİŞİM
Bir diğer boyutumuz ise, bireysel gelişimdir. Bu boyut başka kaynaklarda, “entelektüel iyi oluş” olarak da geçer. Kişinin gelişime, değişime ve deneyime açık olmasını ifade eder. Bireysel gelişim boyutunda iyi olan kişiler, yeni deneyimlere ve öğrenmelere açık bireylerdir. Yaşamı bir öğrenme süreci olarak görürler. Merak duyguları fazladır. Sanatsal, kültürel ve sosyal etkinliklere karşı ilgilidirler. Okurlar, öğrenirler, seyahat ederler, bitmeyen bir entelektüel açlık içindedirler. (DOĞAN, 2016)
Kişisel gelişimine değer veriyorsanız, kendin ve hayatta yapmak istediklerinle ilgili sürekli bir gelişim anlayışıyla hareket edersiniz.Yeni deneyimlere açıksınızdır ve hayallerini gerçekleştirmek için sürekli bir çabanız vardır.
Kişisel gelişimin zayıfsa, hayatta sıkışmışlık yaşarsınız, gelişmene ihtiyacın olmadığınızı ve yeterince geliştiğine inanırsınız, hayattan sıkılır ve yeni tutum ve davranışlar geliştirmekte zorlanırsınız.
Kaynaklar:
- DOĞAN, T. (2016, Ekim 2013). Pozitif Psikoloji. https://www.tayfundogan.net/
- ERYILMAZ, A. (2016). Mutluluğun Başucu Kitabı – Ankara : Pegem Akademik
Sinem hanım yazılarını paylaşımlarınız her gün takip ediyorum çok güzel hayatı kısaca özetliyorsunuz takipçi okuyuculara bulunmaz bir nimet gibisi iyiki varsınız.