Perdeler örtüyoruz…
Kimi zaman ruhlarımıza, kimi zaman gözlerimize, kimi zaman da evlerimizin gözleri olan pencerelerimize. Mahremiyetin ötesinde başka bir anlamı vardır perdelerin. Korunmak, gizlenmek ya da güvende hissetmek bunlardan bazılarıdır.
Evin tüm perdeleri çekilince kendi sığınağımızda güvendeyizdir, değil mi? Aynı duygu bizler için de geçerli. Ruhlarımıza örttüğümüz perdelerin ardına gizlediğimiz benlikte korumadayızdır. Kimsenin bilmediği ve kimsenin kirletemediği o yerde kendimizle baş başayızdır.
Ve gözler… Hani derler ya, “Gözlerine perde inmiş.” İşte bahsedilen o perdenin; aşk, sevgi, sevda adına ne derseniz deyin, bu tarz ince gönül meseleleriyle yakından uzaktan ilgisi yoktur.
O perde, görmeye cesaretimizin olmadığı tüm çirkinliklerden korunmak için zihnimizin yarattığı bir kalkandır. Aslında pislik tam karşımızdadır. Biliriz ve hissederiz ki o, tüm çıplaklığıyla oradadır. Ama ortada bir pislik yokmuş gibi varsaymak, yani o pisliğe pembe bir perde sermek, bizim kendimizi fark etmeden koruma duygumuzdandır.
Ama bir gün öyle bir zaman gelir ki hayatının avuçlarının arasından akıp gittiğini fark edersin. İzlemekten yorulursun, yıpranırsın, yaşlanırsın. Ya bedenin yaşlanır ya da ruhun. Ve artık sen, perdelerin ardında kendini huzurlu hisseden o kişi olamazsın.
Sonra ne mi olur?
Perde yavaşça aralanır. Gözlerin, dünyayı yeniden görmeye cesaret eder. O pisliğin sadece bir yansıma olduğunu fark edersin, ne kadar büyük ve korkutucu görünse de. Kendi içinde, o karanlık yerin çoktan geçip gitmiş olduğunu anlarsın.
Çünkü içindeki ışık, karanlıkla savaşmak için hiçbir zaman bir perdeye ihtiyaç duymamıştır. Sadece bunun farkına varmak lazım.
Ve işte o an… Perdeleri tamamen çekmek yerine biraz aralayıp dışarıyı görmek… O an, benliğe ve ruha verdiğin en büyük özgürlüktür.
Ruh yeniden taze bir nefes alır, gözler hayatın her küçük güzelliğini görmeye başlar. O perdenin gerisinde sakladığın kendin, artık daha güçlü, daha özgür ve daha sevgi doludur.
Çünkü biliyoruz ki gerçek mutluluk; saklanmak, korunmak değil, içindeki ışığı bulup dünyayla paylaşmaktır. Perdeyi araladıkça en karanlık zamanların bile aslında bizden korktuğu bir güce sahip olduğumuzu keşfederiz. Artık gözlerimiz sadece kendimizi değil, etrafımızı da görmeye başlar. O an, perdelerin gerisinde kaybolan o korkular ve endişeler yerini huzura bırakır.