“Sabrın sonu selamettir.”
“Sabreden derviş muradına ermiş. ”
Atalarımızın söylediği her sözde ne hikmetler var değil mi? Birçoğumuz bu ulvi sözlerle büyütüldük, hayata hazırlandık. Sabrın güzel bir erdem olduğunu, meyvesini mutlaka toplayacağımızı öğrendik önce aile kültürümüzde ve peşi sıra okul hayatımızda. Hele ki lise yıllarımızda kompozisyonlarımızın ana temasıydı bu güzel değerleri içeren atasözleri, deyimler. Sabrettik, an’da yol alırken, bir an evvel geleceğe sahip olma dürtüsüyle hırsa bürünmedik. Sabrettik ama yerimizde saymadık, sabrın yapı taşı olan azim ve mücadele ile emeğimizin karşılığını almaya niyetlenerek o yönde gayret gösterdik. Sabrettik, olmuyorsa bunda bir hayır vardır dedik ama pes etmedik. Bizler şanslı nesillerdik, sabır tohumları içimize usulüyle yerleştirildiği için, onu nasıl kullanıp fayda sağlayacağımız bize temelde öğretildiği için.
Günümüze gelindiğinde gözlemleyebiliriz ki insanlar ya sabır kelimesinin tam anlamına vakıf olamıyorlar ya da içini boşaltmaya çalışıyorlar bu kavramın. Mesela sabreden bir kişi telaş etmez, paniğe kapılmaz, tevekküle sığınır. Ama günümüz dünyasında egolar önümüze set çekiyor, insanoğlunu aceleye, bir an önce olsun bitsin’e sevk ediyor. Durup düşünmeye, sakince muhasebe yapmaya vakit yok. Olmazları oldurmaya çalışıyor, basamakları üçer beşer atlamanın hesabını yapıyor çoğumuz. Olmadıysa yırtınıyor, vaveyla koparıyor; sessizce düşünüp daha iyisine sabırla ulaşmak adına neler yapılabilir, düşünüp tartmaya bile tahammül edemiyoruz.
Sabır en çok ne zaman sınanıyor? Öfke durumlarında. “Öfkeyle kalkan zararla oturur” lafını hiçe sayıyoruz ve kolayca tahrik oluyoruz günümüz şartlarında. Trafikte sabredemiyoruz, banka kuyruğunda sabredemiyoruz, fuzuli tartışmaların içerisine çekilirken yine sabredemiyoruz. Sabır kurallara uymaktan, sıraya riayet etmekten, öfkeye yenik düşmemekten geçiyor. Sabır sadece sessiz bir bekleyiş, pasif bir direniş değil; kontrolü elimizde tutmak, nefsimize egemen olmak, sakin kafayla, temiz bir vicdanla doğru adımları atmak demek. Müşküller karşısında metanetimizi yitirmemek, aynı kararlılıkla yola devam etmek demek. Nice peygamberler, cennet mekan atalarımız ne haksızlıklara, zorluklara maruz kalmış da sabretmişler. Ne yokluklar yaşamışlar da tahammül gösterip, inançlarını yitirmeden ayakta durmuşlar.
Biz ki şimdi hayatımızı kolaylaştıran birçok donanıma sahibiz, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda iken yetinmeyip her şeyin daha fazlasını, daha hızlısını istemek yerine biraz yavaşlayıp, aksaklıklar olduğunda bunları aşabilecek kudretin içimizde olduğunu bilerek sabır gösterip, sükûnetle yola devam etmeliyiz. Unutmayalım, Allah sabredenlerle beraberdir.
Konuk Yazar: Elif Güler