“Önce Vatan” Serisinden:
ŞEHİT annesinin gözleri yolda…
ŞEHİT annesi geceleri sabah eder.
Şehit annesinin uykusu başka gözlerde misafir olur.
Şehit annesi evladının canına yemin eder.
Şehit annesi evladının adını yağmurdan, kardan, rüzgardan, fırtınadan korur.
Şehit annesi düğünsüz evladına her gün kalbinde düğün yapar.
Şehit annesi evladının mezarı üstüne gülden çelenkler dizer.
Şehit annesi evladını sırtı, dayanağı, vuran kolu, güçlü bileği zanneder.
Şehit annesi evladı ile ilgili hiçbir anıyı unutmaz.
Daha neleri yazayım ki, Şehit annesinin duygularına az da olsa ışık tutabileyim.
Gücüm de, sözlerim de Şehit annesinin evladı için duyduklarını yazmakta acizdir.
Ben sadece Şehit annesinin Şehit evladıyla ilgili düşündüklerinin çok az kısmını sözlere dökebilirim.
Şimdi daha bir yiğidimizin Karabağ topraklarının düşmandan kurtulması uğuruna başlatılan “Demir yumruk” operasyonunda cesareti ile savaş arkadaşları, ailesi, dostları ve tanıdıkları için unutulmaz bir şahsiyete dönüşen şehidimiz Şamil Aliyev’in annesi Sadakat hanımın evladıyla ilgili düşündüklerini, onunla yapılan sohbetini yazıyorum.
Şehidini yeni mekanına uğurladıktan sonra gözleri onun yollarına saplanıp Sadakat annenin.
O gittikten sonra her gün sabah namazından sonra pencerenin önüne geçer, bakışları Şamil’in gittiği yollara uzanır.
Her gün aynı vakitte bu anı tekrarlanır.
Saatlerce gözünü bir noktadan ayırmayan anne, Şamil’in hayaliyle ötüb geçenlerden, yaşadıkları mutlu anılardan tekrar tekrar konuşur.
Sadakat anne konuşur, Şamil de dinler.
Annesinin rüyalarına gelmiyor, başkalarının rüyalarına geliyor ve onlara diyor ki, anneme söyleyin beni merak etmesin, ben iyiyim. Ağlamasın. Ben uzakta değilim, her gün sabah namazından sonra onun yanına geliyorum.
Şu sözler Sadakat Anneyi rahatlatıyor.
Onların muhabbeti o kadar tatlı, o kadar güzeldir ki, insan okudukça ruhu dinleniyor.
Şehit annesinin evladı ile sohbetini sizlere sunuyorum değerli okurlarım. Okuyun ve bu konuda düşünün: “Şehitler ölür mü?”
ŞEHİT– Günaydın anne. Neler oluyor, yine sabahın gözü açılmadan senin gözün yoldadır?
ANNE– Günaydın, ay Şamil. Ne olasıdır ki, seni bekliyorum. Gelmiyorsun ki, bende namazdan sonra başımı yastığa koyup uyuyayım.
ŞEHİT– Anneciğim, ben nereye gitmişim ki, geri dönem de. Ben her gün yanındayım. Bunu sen herkesten iyi hissetmelisin.
ANNE– Hissediyorum oğlum, hissediyorum. Ama elim ellerine dokunmuyor, gözüm gözlerine bakamıyor. Bak onun için uyuyamıyorum.
ŞEHİT– Ay Sadan (Şehidimiz annesini bazen böyle çağırırmış), Allah’ını seversen böyle konuşma. Gel oturalım, anılarımızı tazeleyelim. Ne diyorsun?
ANNE– Sana kurban olayım, bana yine mi Sadan diyorsun. Unutmamışsın.
ŞEHİT– Ay benim güzelim, benim meleğim. Ben hiç bir şeyi unutmamışım.Bak sen de unutma ha, yoksa sana küserim.
ANNE– Şamil’im, yadındamı günün birinde komşuda düğün vardı. Ben de oraya gitmek için hazırlanıyordum. Boynuma takı takmıştım. Sen geldin bana “anne bu taktığın ne?” diye soru sordun. Ben de “oğlum düğüne gitmiyor muyuz” dedim. Sense “düğüne gideceğiz, ben boynundakini soruyorum.”
Ben de şaşırıp kaldım.”Aksesuar” dedim. Sen onu boynumdan çıkardın. Sinirle evden dışarı çıkıp bir yere gittin. Bir kaç saatten sonra geri döndüğünde elinde bir kutuyla içeri girdin. Beni sesledin. Geldim. Kutudan altın kolyeyi aldın, boynuma taktın ve dedin:
– Sadakat hanım, sen kimin annesisin? Sen Şamil’in annesisin, o yüzden de aksesuar kolye değil, altın kolye takacaksın.”
Sonradan senin bu kolyeni almak için komşu ilçeye gittiğini duydum.
ŞEHİT– Tabii, iyi hatırlıyorum. Biliyorsun ki, ben senin de, kız kardeşim Feride’nin de her zaman güzel giyinmesini, güzel gözükmesini istemişim. Her defasında sana kıyafet almak için alışverişe gittiğimizde sana yakışan kıyafetleri seçmekten zevk alıyordum. Sanki her defasında yeni bir şey giydiğinde bana dünyaları veriyordun.
ANNE- Evet canımın içi. Öyle özlemişim ki, o günleri. Beni o günlere birce saatliğine geri göndermeleri için hayatımı verirdim.
ŞEHİT– Saçlarına boyatmıyorsun, malum. Biliyorum, artık boyatmayacaksın.
ANNE– Kurbanın olayım, Şamil’im. Ben sensiz saçlarımı nasıl boyatayım? Saçlarıma boyayı sen sürerdin, boyamı sen alırdın. Ellerinin sıcaklığı hala saçlarımda.
Şamil’im, nasıl mutluyduk. Sen benim babam, ağabeyim, kardeşim, sırdaşım, dostum idin. Şimdi beni öksüz çocuk gibi gözü yollarda bırakmışsın.
ŞEHİT– Bak annesi, küserim sana, böyle konuşma. Sen benim gibi evladın var diye gurur duymalısın. Vardı değil, var. Benimle paylaşmak istediğinde her zaman yanındayım. Geç camın karşısına veya benim sevdiğin resimlerimden birinin önüne, konuş benimle. Seni duyarım, emin ol.
Annem, duydum ki, benim için yeni ev yaptırıyorsun.
ANNE– Evet, oğlum. Sen geniş salonu, büyük odaları olan ev yaptırmak istiyordun kendine. Çıkıp gittin, bu isteğini gerçekleştiremedin. O yüzden şimdi onu ben gerçekleştiriyorum. Senin paranla yaptırıyorum onu, gözümün nuru. İstiyorum ki, seninle ilgili tüm törenler, doğum günlerin bu evde düzenlensin. Gelen misafirlerini ben o evde ağırlayayım.
ŞEHİT– Bitanemsin benim bitanem. Sınıf arkadaşlarımı hatırlıyor musun? Çok seviyorum onları. Kimseyi unutmadım.
ANNE– Evet, onlar da seni çok seviyorlar. Doğum günlerinde hazırlık yaparlardı. Biz hazırlık yapana kadar onlar artık kutlama yaparlardı.
ŞEHİT– Umarım şimdi hepsi evlidir. Bir araya toplanıp benim doğum günümü kutlayamıyorlar. Ama hiç değilse, bir kere benim doğum günümde herkes bir araya gelse, yeni yaptıracağın evimizde okul yıllarında olduğu gibi doğum günümü kutlardık.
ANNE- İnşallah. Ev hazır olsun, toplanırız.
ŞEHİT– Anne, biliyor musun neyi çok özlemişim?
ANNE– Neyi özlemişsin, annesinin yüreği, kolunun kuvveti?
ŞEHİT– İşten döndüğümde bahçemizin kapısından içeri girdiğimde “Sadan ay Sadan,” diye seni seslerdim. Bahçenin, evin neresinde olsan, oraya koşar seni kucağıma alıp yüzünden öper, sonra eve geçerdim.
ANNE– Annen sana kurban olsun, bunlar unutulur mu hiç? İşten döneceğin saat belli olmadığı için öğleden sonra kulağım kapıya dikilirdi. Sen gelince, rahatlardım.
ŞEHİT– Annem, Kenan nasıl? Büyümüş, maşaallah .Duydum ki, oğluna benim adımı koyacakmış.
ANNE– Sen şaka zannet. Onlara ilk gittiğimiz günü hatırlıyor musun? Beni nasıl zorla onlara götürdün. Annesinin onu engelli babasına ve babaannesine bırakıp yeniden evlendiğini duyduğun an, beni onlara götürdün.
ŞEHİT- Evet sonralar sık-sık gidiyorduk. Çok alışmıştım kendisine. Küçük kardeşim gibi hissediyordum. Her defasında onun istediği bir şeyler aldığımda nasıl sevindiğini görünce kendimi daha mutlu hissediyordum.
ANNE– Geçenlerde bana telefon açıp dedi ki, nene ben büyüyüp evleneceğim ve oğlum olduğunda ona Şamil ağabeyimin adını vereceğim. Babaannesi diyor ki, nerde bir asker görüyorsa, hemen ona koşuyor, selamlaştıktan sonra, “benim de ağabeyim askerdi, şehit oldu” diyor.
ŞEHİT– Evet haberim var. Annesi, biz Şehitler her zaman bizi sevenlerin, bizi unutmayanların yanındayız. Ne düşündüklerinden, bizleri nasıl hatırladıklarından, her şeyden haberimiz oluyor. Onun için sana diyorum ki, beni merak etme. Beni nasıl uğurladıysan, yeni mekanıma aynıyım. Sadece gözlerimin rengi aynı yeşil. Yani senin söylediğin gibi artık “bukalemun” olmuyor, çünkü sadece tek renkte kıyafetim var.
ANNE– Annen kurban olsun boyuna Şamil’im. Seni nasıl özlemişim bir bilsen. Sadece ben değil, kız kardeşin Feride, ağabeyin Kamil, akrabalarımız, dostlarımız, hepsi senin nasıl cana yakın olduğundan, insanlara, özellikle de yaşlı ve çocuklara dikkat ve sevginden, silah arkadaşların ise senin kahramanlığından, cesaretinden konuşmaktan bıkmıyorlar.
ŞEHİT– Görüyor musun? Benimle gurur duyman lazım, ağlayarak kendini hasta etmen değil. Sen ayakta duracaksın ki, ben de burada rahat edebileyim.
Sana bir şey sormak istiyorum. Benim sizden habersiz orduya geri döndüğüm için bana kızgın mısın? Benim tekrar geri dönmemi istemiyordun ya.
ANNE– Sanki dikkate aldın. Önceler istemesem de, sonralar senin askeri üniformanı nasıl sevgiyle giyindiğini, tatbikatlarda aktifliğini, daha sonralar Nisan savaşında gösterdiğin cesareti gördükten sonra fikrimden vazgeçtim. Beş yıllık asgari hizmetin döneminde seninle ilgili yalnız onur verici sözler duydum. Savaş başladığında yaralılarımıza ilk tıbbi yardım göstermek için var gücümüzle çalışıyorduk. Seninle her gün irtibatta oluyorduk. Diyordun ki, “az kaldı, Şuşa’ya bayrağımızı tekrar takacağız.”
Bu sözleri duydukça nasıl da seviniyordum. Ermeni’ye kan yutturuyordun. Adını bile ezbere biliyorlardı. Füzuli, Cebrayıl, Xocavend istikametlerinden geçen savaş yolunda, şimdi seninle aynı mekanda olan ağabeylerin ve kardeşlerinle birlikte Azerbaycan tarihinde silinmez iz bıraktınız. Ağabeyin Kamil’le birlikte düşmana karşı savaşıyordunuz. Her defasında senin düşmana nasıl darbeler indirdiğinden konuşurken yüreğim dağa dönüşüyor. Bütün bunlara rağmen beni yalnız bırakıp gideceğine hala inanamıyorum.
ŞEHİT– Gözlerimin nuru, benim yüreğim annecim, ben nereye gitmişim ki, bak yanındayım, seninle yine önceleri olduğu gibi dertleşiyoruz.
Arteziyana su almaya gittiğimizi hatırlıyor musun? Anne oğul su doldurup sohbetleşe sohbetleşe geliyorduk.
Sana herhangi bir işte yardım ederken kendimi çok mutlu hissediyordum.Sanki dünyalar benim oluyordu.
ANNE– Ben de kendimi köklü, dallı bir ağaca benzetiyordum. Kolum, kanadım sendin.
Baban rahmetli olduktan sonra bizleri hiç zorluk çekmeye koymadın. Evin en küçük çocuğu olsan da, hep büyük oldun. Senin yeni odanı ziyarete geldiğimde ağlıyorum, sana ağıt yakıyorum, yüreğimi boşaltıyorum sanki. Elimden başka hiç bir şey gelmiyor. Ekim ayını hiç sevmiyorum biliyor musun? O ay seni benden alıverdi.
ŞEHİT- Böyle düşündüğüne inanmak istemiyorum. Ekim’i de benim doğduğum Mart ayı gibi sev. Martta ben ailem için doğduysam, Ekim’de de Azerbaycan evladı olarak CENNET adlı makama yükseldim.
ANNE– Biliyorsun, kız kardeşin Feride’nin bir oğlu oldu. Senin adını koydular. İnşallah, o da büyüdüğünde dayısı gibi her kesin sevgisini kazanır.
ŞEHİT– Sabah açıldı, annesi, benim gitmem lazım. Sen de işlerinle uğraş. Unutma her gün sabah namazından sonra buradayım. İstediğin kader sohbet ederiz.
Cennetim ayaklarının altına serilen Annem, seni çok seviyorum. Rica ediyorum, ağlama. Ne zamansa daha yakından görüşeceğiz. O zamana kadar sabrına sabır, gücüne güç katıp benim var olduğumu her kese kanıtla. Sana güveniyorum. Görüşürüz, SADAN…
ÖZGEÇMİŞ
Şamil Hançoban oğlu Aliyev, 20 Mart 1996 yılında Fuzuli iline bağlı Büyük Bahmanlı köyünde doğdu.
Vatanseverliği ile çocukluğundan beri fark ediliyordu. Asker olma hayaliyle yaşayan Şamil, asıl askerliğini en zor ve onurlu pozisyonlardan birinde – istihbarat subayı olarak yapmıştır. Memleketine döndükten sonra hizmetini dereceyle bitiren Şamil, ailesinin haberi olmadan tekrar askerlik yapmak için başvurdu.
Şamil Aliyev, Nisan 2016 savaşlarına da katıldı ve özel bir cesaret gösterdi.
Azerbaycan Ordusu Özel Kuvvetleri’ne bağlı bir asker olan Şamil Aliyev, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin Ermenistan’ın işgal ettiği toprakları kurtarmak için 27 Eylül 2020’de başlattığı İkinci Karabağ Savaşı sırasında savaşa katıldı.
Savaş sırasında yaralanmasına ve tarafsız bölgede kalmasına rağmen oradan kendisi çıkmayı başardı.
Hastanede kalmayı gönüllü olarak reddetti ve yeniden mücadeleye katıldı.
Aliyev Şamil Hançoban oğlu, 16 Ekim’de Fuzuli uğrunda giden savaşta kahramanca şehit oldu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 15.12.2020 tarihli Kararnamesine göre Şamil Aliyev’e, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması amacıyla askeri operasyonlara katıldığı ve icrası sırasında görevlerini onurlu bir şekilde yerine getirdiği için ölümünden sonra “Vatan İçin” madalyası verildi.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 25.12.2020 tarihli Kararnamesine göre, Şamil Aliyev’e ölümünden sonra Azerbaycan’ın Fuzuli bölgesinin işgalden kurtarılması için askeri operasyonlara katıldığı için “Fuzuli’nin Kurtuluşu İçin” madalyası verildi.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 24.06.2021 tarihli Kararnamesine göre Şamil Aliyev, Azerbaycan’ın Şuşa bölgesinin işgalden kurtarılması için askeri operasyonlara katıldığı için ölümünden sonra “Şuşa’nın Kurtuluşu İçin” madalyası ile ödüllendirildi.
Şamil Aliyev, ölümünden sonra Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanması için askeri operasyonlarda gösterdiği cesaret nedeniyle Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 5 Kasım 2020 tarihli Emri ile 3. sınıf “Vatan’a Hizmet İçin” nişanı ile ödüllendirildi.