Sanal Dünyada Kaybolan Gençlik

Ahmet Said Yarımay 206 Görüntüleme 1 Yorum
3 Dak. Okuma

Kendi olmaktan ziyade, kendinden kaçma çabası içerisinde her insan. Kendine tahammülü kalmamış gibi kendiyle baş başa kalacağı her vakti muhakkak bir şeyle doldurur. Kimi zaman bir oyun oynamak, kimi zaman mesajlaşmak, sosyal medyada dolaşmak, reels, shorts, tiktok videoları seyretmek. Bir otobüse bindiğinizde etrafınızdaki kişilere bir bakın, tabi telefondan başınızı kaldırabilirseniz, muhakkak 10 kişiden 8’i telefonla uğraşıyordur. 10 – 15 dakikalık bir süre bile telefona bakmadan geçiremediğimiz, yalnızca kendimizle kalmaya, düşünmeye belki de zihnimizin kendisini yenilemesine fırsat vermediğimiz bu zamanda psikolojik rahatsızlıkların artması en doğal durum olabilir. Çevresiyle uyumunu yavaş yavaş yitiren insan, bu yitimlerin arasında sağlığını koruyabilir mi?

Aynı şekilde, aynı ev içerisinde, aynı ortam içerisindeyken dahi farklı kişilerle beraberiz, tabiri caizse farklı dünyaları paylaşıyoruz. Her birimizin gördükleri, hissettikleri, düşündükleri farklı. Yalnızca bedenler aynı ortamı paylaşıyor. Yalnızca bedenlerin aynı ortamı paylaştığı durumda biz beraberlikten söz edebilir miyiz? Beraber, aynı yerde olabilmek için duyularımızın da bize aynı şekilde cevap veriyor olması gerekmez mi? Yoksa bir duyu bozukluğu içerisinde miyiz? Aynı ortamdaki herkesin birbirinden farklı duyumsama yaşamasını eminim bizden önceki nesiller bu şekilde tanımlardı. Geçmişin bozukluğu günümüzün gerçekliğine dönüşmüş durumda. Bu gerçeklikten sıyrılıp gözlemleyince yaşanılan durum biraz daha idrak edilebiliyor.

Her bireyin kendine ait bir dünyası var artık, zahiri olmasa da en azından sanal olarak, her birey kendi dünyasında hükümdar olma özelliğini gösterebiliyor. Kendi dünyasını istediği şekilde kurabilme sınırsızlığı, gerçekliğin sıkıcı ve zorlayıcılığındansa insan nezdinde daha tercih edilebilir oluyor. Evet, gerçek hayatta var olmaktan ziyade sanal dünyada var olmayı, o anlık zorluklardan kaçmak, daha fazla zevk almak uğruna tercih ediyoruz. Bu tercihlerin bir bedeli vardır elbette. Kendi dünyamızın gerçekliğini yaşarken gerçek dünyanın gerçekliğine karşı kayıtsız, hızla akan story, short, reelsler neticesinde sabırsız, her paylaşımda farklı duygu yaşama neticesinde duygularını sağlıklı yaşayamayan bireylere dönüşüyoruz.

Bu duruma kapılıp rahatsızlık duyanlar olduğu gibi oldukça memnun olanlar da var. Kendisini çağın pompaladığı gibi ‘haz peşinde’ sürükleyen gençlik, uzun süreler ekrana bakarak, gerçek dünyada çabalayarak elde edemeyeceği hazzı alıyor. Aynı şekilde hayatın anlamını ‘konfor içinde yaşamak’ olarak düşünen bireyler, işten eve gelince ekrana kilitlenip rahatlamayı yaşamak olarak görüyor.

Bir anlamla buluşmayan hayatlar, günleri geçirir, keyifle, özgürce, konfor içinde ‘yaşar’. Dışarıdan bakıldığında ise yaşadığı hissedilmez. Ve fark etmezler, esas keyif, bir hayata dokunmakta, insanlara bir katkı sağlamaktadır. Kısaca, yaşamakta değil, yaşatmaktadır.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Psikolog
1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version