Yazmaya ne zaman mı başladım? Her zaman karşılaştığım bir soru. Yıllar önceydi, ilk yazımı aforizma olarak ya da şiir olarak yazmış olabilirim. Ne önemi var ki. Neler neler yazdım zaman içerisinde. Önemli olan neden yazıyorsun sorusu bence. Yazıyorum çünkü varlığımı hissediyorum. Dünyanın içinde yer ediniyorum yazarak. Dolan kalbim ve beynim buluşuyor ve içlerinde ne varsa yazmamı emrediyorlar. Yazıyorum çünkü birilerinin yazması lazım. Birilerinin hayal kurması gerek. Hayal gücünü göstermeli birileri. Bir de duygu, düşünce ne varsa dökülmeli ortaya. İçinde biriktirmekle ben denedim olmuyor. Bir yerden sonra taşmak istiyor ruh bedenden. Sanırım ölene kadar da yazacağım. Çünkü sevgili beynimin emrettiğinin daha çeyreğini bile dökmüş değilim kitaplara.
Yazmak insanın evrimi olabilir belki de. Tarih kayıtları tabletleri saymazsak yazmayla başlamadı mı? Unutmamak için aldığımız notlar, sevgiliye ilk mektup divitimizden akmadı mı? Tutulan sevimsiz raporlar, proje adını verdiğimiz plan-programlar, hesap kitap işte yazmak olmasa hangi akıl taşıyabilir hepsini?
Gün içinde hep beraber yazıyoruz işte. Ben sadece tür olarak ayrılıyorum sizden. Sanata dönüşüyor biriktirdiklerim sonra. Beşinci Sanat edebiyat oluyor ve de. Sanata açlık olsa olsa bu olur. Okumaya doyamıyorum ve de. Önceki nesli ve günümüzü okuyarak görebiliyor insan aradaki farkı. Nesilden nesile aktarılması ihtimali çık aklımdan…
Yazıyorum dolu dizgin. Her türde yazamazsın diyenlere tokat gibi yapıştırıyorum cevabı: Bilumum Yazar olarak; deneme, şiir, öykü, roman, köşe, güfte ne varsa yazıyorum işte. Siz ister okuyun, dinleyin ister okumayın dinlemeyin. Ben yine ben gibi yazarım.
İçimde dolmayan bir boşluk vardı. Kim olduğumu arıyordum. Senelerce kimlikler arasında gidip geldim. Denedim ve bıraktım. Belki iyi bir sporcu belki bir akademisyen (yarım akademisyen olsam da), belki bir müzisyen de olabilirdim yeterince iradeli olabilseydim. Ben gittim, size hiç denk gelmeme ihtimalleri olan edebiyatı seçtim. İçimdeki boşluk mu: ağzına kadar doldu… Ben yine doymuyorum ne okumaya ne yazmaya. Varlığımın amacını keşfettim. Bir zirveye ulaşıp bir keşişe sorma zahmetinde kurtuldum tabi ki. Bilseniz şimdi nasıl rahatım.
Satır aralarında buldum kendimi. Artık kendi cümlelerim var. Ansam da beğendiğim yazarları, kendi kelimelerimin dans edişi var ya her şeye bedel. İçimdeki her şey çıkana kadar yazacağımı hissediyorum, içimde yerinde saymıyor tabi ki. İçimdeki açlık da son bulacak gibi değil. Bir de müjdem var tabi ki, birkaç eser sonra ben oldum diye kasılan biri de olmadım. Ne kadar üretsem de ne kadar yücelsem de hep daha iyisini arayacağım. Bir satır arası boşluğa gömün beni. Mezarıma çiçekler yerine kitap getirin, iki satır da olsa okuyup gidin… Ne severdi diye.
Biraz prangalarsam da yazdıklarımı özgürlüğün yolunu keşfettim. Bir serüvenini içindeyim kendimden emin. Hiç bu kadar güvenmemiştim kendime. Bir sınavdan çıkınca notumu bildiğim gibi biliyorum serüvenimin akıbetini. Sesimden duyamayacağınız her şeyi yazmayı huy edindim. Tutmuyorum artık hiçbir şeyi. En saf halimle gerçek benle karşınızdayım. Şikâyetiniz varsa not bırakın lütfen, çok severim.
İlham içimde miymiş, dışarıdan mı gelmiş çok da önemli değil. İnsanlar neden yalnız olduğunuzu sorgulamazlar ama neden yazdığınızı sorgularlar. İçimi acıtan kanatan bir şey var mı, unutamadığım bir aşk mesela ya da kötü bir tecrübe var mı araştırırlar. Bunlar yoksa yazamayacağınıza kanaat getirirler çünkü. Belki de insanlar derttir, dünya başlı başına bir dert zaten. Yaşamak ayrı bir dert, evren de daha farklı bir boyut tabi. Duygusal olmanız yeterince geçerli bir sebep yazmaya. Hayal gücünüz de gelişmişse yazmaktan alıkoyan ne olabilir ki?
Kim istemez güzel bir tabloya bakmayı, kim istemez güzel bir nağme dinlemeyi veyahut da güzel bir iki kelam duymayı ve okumayı. Herkesin sanata ihtiyacı vardır. Sanatı icra edenin kendini ifade etmesi lazım, sanatı kullananın da kendi duygularını anlaması lazım. Bu yüzdendir ki dal dal olan sanata herkesin ihtiyacı var. Tek mesele sanata açlık olabilir vesselam…