Savurgan Kalabalıklarda Yalnızlık

Büşra Yıldırım 917 Görüntüleme 3 Yorum
2 Dak. Okuma

Geçip giden zamanı, kimselerle paylaşamadığımızdan mıydı yalnızlığımız; yoksa ruhların önce özüne sonrası ruhuna iyi gelene hasret kalışından mıydı yalnızlık?

İnsan kendini ne kadar yalnız hissederse o kadar karışırdı esasında, anlaşılamadığı kalabalığa. Alaycı bir tavırla gülümseyen Mayanın oyunlarına aldanır, her yanılsama da bir gerçeklik arardı. Toplumsal dayatmalar, Mayanın yardımcılarıydı elbette ki. Toplum yalnız kalanı ötelerdi, yalnız başına yemek yiyenin hemen kalkmasını bekler; iki kişilik masada yalnız oturmasını anlamsız bulurdu. Pek tabii ki hor görülüp oyuna getirilen insan, böylece akıl almaz çığlıkların arasında yaşama telaşesine kapılır; sonra da kendi sesini duymak için tıkaçlara ihtiyaç duyardı. Ve insan önce kendi gibi yalnız ruhlara yaklaşırdı. Karakteri, fikirleri, duyguları pekte önemli değildi. Karşısındakinin kendi gibi yalnız olması, kalabalıkta savrulmasına eşlik etmesi için yeterliydi. Rüzgârdan daha kuvvetliydi, savurgan kalabalıklarda sahte ama bir o kadar da sarmaş dolaş dostluklar… Dahası, bu kalabalıkta ne kadar çok yer alırsa o denli yalnız kaldığından bihaberdi insan.

Ve yine insan, kalabalığa karışırken takındığı maskeden sıyrılıp da kendi yalnızlığına el uzatabilirse içindeki bene bir adım yaklaşırdı. Zincirlenmiş kalabalıktan uzaklaştığı her bir adım insanı kendine yaklaştırırdı. Ne zamanki bu zorlu mücadelede hırpalandıkça yaşlar akmaya başlar gözünden, yağmur olur içine dökülürdü göz yaşları. Geçtiği yerleri temizlerdi bu yaşlar ve ardından İçindeki ben filizlenir, bir mucizeye dönüşürdü.

Kendini bilip bulan kişi için, artık başka ruhları da doğayı da anlamak daha mümkündü.

Fakat yalnızlık ortadan kalkmazdı. Doğarken ve ölürken yalnızdı insan bilirsiniz hepiniz. Ancak yaşadığımız şu dünyada yalnızlığı paylaşmak, tam olmanın şekillenmiş haliydi.

Artık biliyorduk ki yalnızlığı gideren kalabalıklar değildi. Telaşlı, birbirini dinlemeden yoksun, bağrışan kalabalıklar sadece bizi kendimizden uzaklaştırırdı. Birbirine sesini duyuracak olan ruhlar; ancak yalnızlığın özünü kavrayıp seçilmiş bir yalnızlıkta kendi benini keşfedenlerdi.

Az ve öz olsundu kalabalığımız, yeterdi. Anlaşılmak için çokluğa değil ruha iyi geleneydi ihtiyaç.

Peki ya sizler savurgan kalabalıklarda toz olup uçuşan yalnızlardan mıydınız; yoksa bir elin parmaklarını geçmeyen yalnızlık da ruha iyi gelenle vuslata erenlerden mi?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
3 Yorum
  • Yalnızlık herkese öğretilmesi gereken ilk şey. Hayat yolunda zaman zaman yalnız kalacağımız dönemler illaki oluyor. Yazını çok sevdim ?

    • Yalnızlık bir şeçimse hoş hâle geliyor yoksa fikirleri duyguları paylaşmak için elbette güzel insanlar şart? teşekkürler ??

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version