Saygı denince aklınıza ilk neyin geldiğini sorsam çoğunuzun vereceği cevap terbiye ile ilişkili şeyler olurdu sanırım. Örneğin, büyüklerin yanında ayak ayak üstüne atmamak, uzanıp yatmamak, yaşça büyük birinin sözünü kesmemek, konum olarak kendinden yüksek olana karşı elleri cepte tavır takınmamak ya da herhangi birine küfürlü konuşmamak gibi… Peki eşinizin ya da çok yakın bir dostunuzun, sizin yalnız başınıza kalmanıza izin vermemesi saygısızlık olarak algılanabilir mi? Bir insan kendiyle de vakit geçirmek isteyebilir mi? Yoksa her mutlu anınızda eşiniz ya da dostunuz mu olmalı? Ya da bunu sadece yalnızlık olarak düşünmeyelim; başka birileriyle eşinizle olduğunuzdan daha mutlu olduğunuzda eşinizin sizi kıskanması ve bundan rahatsızlık duyması saygısızlık olarak algılanabilir mi? Sizin mutluluğunuz, kiminle olursa olursun, eşinizi mutlu etmiyorsa bu onun bencil olduğunu göstermez mi? Peki hayat sahnesinde bencillik, en saygısız davranışları doğuran ana karakter değil mi? Öncelikle bencillik olayına küçük bir parantez açmak istiyorum.
Biz insanoğlu olarak bencil varlıklarız. Ben seni düşündüm de yaptım derken bile aslında gerçekten bir başkasını düşünmüyoruz. Kendi mutluluğumuzu ya da vicdani doyumumuzu düşünüyoruz. İyilik ederken mutsuz olan biri iyilik eder mi? Bir insanın bencil olmadığını iddia etmesi için canının yanacağını bile bile ya da kendisinin zorda kalacağını bile bile bir başkasının lehine bir durum oluşturması gerekir. O zaman işte bencil olmadığı konusunda samimi olduğunu söyleyebiliriz bu kişinin. Bu konuyu örnekleyecek olursak; suçu olmayan bir ablanın kardeşinin işlemiş olduğu bir suçu ben yaptım diyerek üstlenmesi diyebiliriz. Hem de yiyeceği fırçayı veya cezayı göze alarak bunu yapmış olması. Ya da yetişkinler arasından bir örnek verecek olursak; patron ya da amir gelip de “bu kusurun çıkmasına sebep olan kim?” diye sorduğunda, arkadaşının ailesi olduğunu ve doğacak sonuçların olumsuzluğunu düşünen bekar bir gencin sorumluluğu üstlenmesi gibi bir davranış bencillikten oldukça uzak bir davranış olurdu. Bencilce düşünmeyen bir insan da saygıyı elden pek bırakmaz.
Genel olarak saygısızlık olarak kabul edilse de çok da dikkate alınmayan bir davranış bencillik. Eğer insanoğlu empati kurup, sadece kendini düşünmese saygı kendiliğinden oluşacaktır. Evdeki eş ilişkilerinin sağlıklı ve uzun ömürlü olmasındaki en büyük etkende şüphesiz saygıdır. Erkek sevdiği bir şeyi yaparken kadın onun mutluluğunu ben yapmıyorum sende yapma diyerek engelliyorsa bu saygısızlıktır. Kendi hoşlanmadığı bir şeyin gereksiz olduğunu savunması saygısızlıktır. Halı saha maçına gidemiyorsa bir adam eşi istemediği için, bu o adama yapılmış bir saygısızlık değil midir? Kendi beğenmediği herhangi bir şey için bence çok gereksiz, ne gereği var diyerek karşıdakinin hevesini kırmak, hor görmek saygısızlık değil midir? Öyle ya, şuna bak ne biçim saçı var demek de bir saygısızlık, bu nasıl bir gömlek demek de saygısızlık. Beğenmiyorsan eleştiri dozunu ayarla ki saygın ortaya çıksın.
Hepimiz trafiğe çıkıyoruz. Yollarda camı yarıya kadar indirmiş, yüksek sesle, basık arabalarıyla gezenleri gördüğümüzde onların bu yaptıklarına anlam veremeyip yargılamamamız da saygısızlık. Tabii onların etrafı rahatsız etmesi daha göze batan ve daha çok kişiyi etkileyen bir saygısızlık olduğu için o aracı kullananların gözünden bakan sayısı oldukça az oluyor. Sıra beklerken araya kaynak yapmak saygısızlık. Biri aracıyla park etmek için geri geri gelirken onun yerini kapmak saygısızlık. Kapalı mekanlarda telefonla ya da yüz yüze yüksek sesle konuşmak saygısızlık. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ancak asıl bahsetmek istediğim saygısızlık, bu fazlasıyla göz önünde olan saygısız davranışlardan ziyade saygısızlık olduğunu düşünmediğimiz saygısızlıklar.
Bu sözünü ettiğim şeyler daha çok içimizdeki düşünceleri yüksek sesle dile getirmekle alakalı bir durum. Yoldan geçen mini etekli bir kadına yakıştırılan sıfatlar, saçlarını modern şekilde yapmamış bir delikanlı, hatta çok uzun ve zayıf bir adam ya da şişman bir kadının tayt giyip göbeğini açmasına laf söylemek de saygısızlıktır. Benim beğenmediğim, ayıpladığım, kınadığım bir şey başkası için çok değerli olabilir. Bize saçma gelen şeyler başkası için önem arz edebilir. Belki böyle düşünmeyi engelleyemeyiz ama bunu dile getirmeden yapabiliriz. Kimsenin kalbi kırılmadan, rencide edilmeden de kendimizi değerli hissedebiliriz. İlla birilerinden üstün olmak zorunda değiliz. Bizim beğenilerimiz her daim doğru olacak diye bir kaide yok. Fikirlere saygı duymayı öğrenmeliyiz. Siyasi fikirler, sporsal fikirler, sanatsal fikirler… Bunlar farklı olmalı ki biz birbirimizden sıkılmadan hayata devam edebilelim.
Sağlık kuruluşunda tanıdığımız varsa sıra beklemiyoruz. Polis bir kurala uymadığı için ceza yememek adına kimliğini kullanıyor. Eğer vali tanıdığınız ya da milletvekili tanıdığınız varsa birçok kişinin önüne geçmek hiçten bile değil. Peki bunlar saygısızlık değil mi? “Ama bunları herkes yapıyor!” Evet neredeyse herkes yapıyor. Ama çoğunluğun yaptığı davranış o davranışın doğru olduğunu göstermez. Yapamayanların haklarını yemiş de oluyoruz aynı zamanda. Ama benim işim çözülsün, benim keyfim kaçmasın da kime ne olursa olsun, ben ben ben mantığıyla hareket etmeye devam ettikçe bir gün gelecek bu düşüncedeki adamlar birbirleriyle çatışacak ve o zaman kazanan kim olacak? Kim kazanır bilmiyorum ama insanlık kaybetmeye devam ediyor. Artık işi en iyi bilene değil, en çok sevdiğimiz kişiye ya da işimize en çok hangisi geliyorsa ona veriyoruz.
Özetleyecek olursak insanların ortamlarına girmeden, onların keyif aldığı şeylerden keyif almadan, yaşantılarını yaşamadan ve o hazza ulaşmadan, aynı ortamlarda büyümeden, yediklerinden yiyip içtiklerinden içmeden dahası onlar gibi düşünmeden yargılamak, saygısızlık pastasından bize düşen en büyük dilim olsa gerek. Saygıyı kaybettikçe toplumda güveni de kaybediyoruz. Etrafımıza saygı göstermeye göstermeye öz saygımızı da kaybediyoruz. Bir an önce silkelenip kendimize gelmezsek, toplum olarak çöküş kaçınılmaz olacak (ki eşiğindeyiz!)…
Her saygısızlık aynı zamanda ahlaksızlıktır. Ahlak ise toplumun temeli…