“Dünyanın en tehlikeli varlığı, insandır…”
Yaşlı aslan öleceğini anlayınca, oğlunu yanına çağırdı.
“Oğlum, Ademoğlu’na hiç güvenme. Ademoğlu, Şeytan gibidir, ondan zinhar uzak dur. Onların birbirlerine bile tahammülü yok… Birbirlerinden iyiliği, mutluluğu esirgiyorlar. İnsanların birbirine verdiği zarar ve kötülük, bizim, onlara verdiğimiz zarardan çok daha fazla… Kainattaki her şeyi harap ediyorlar. İnsanoğlu, bacaksız yılandan, gözleri olmayan akrepten daha tehlikelidir. Kıskanç, kibirli, sinsi, çıkarcı, nankör, kıyıcı, yalancı… Ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Velhasıl problemli yaradılışlıdır.”
“Babacığım, belki sana düştü böylesi insanlar! Belki sen terslik yaptın.”
“Oğlum, ben ömrü hayatımda hep cefa gördüm insanlardan, dost olanına hiç rastlamadım, yakınlıkları ve sevgileri çıkarlarını elde edene kadardır… Biz hayvanlar, olduğumuz gibi görünüyoruz. Yüzümüze sahte maske takmıyoruz, aldatmıyoruz. Hata bazılarımız sadakatin sembolüdür. İnsanların ise, kaç ayrı yüzü var, belli değil…”
Genç aslan:
“Kimdir, nasıl bir şeydir bu Ademoğlu? Çok garip bir yaratıkmış doğrusu! Ne zannediyor kendini?” diye geçirdi aklından.
Yıldızların titrek parıltısı gökyüzünde görünmez oldu. Sonra sarı top dünyayı aydınlatmaya başladı. Ve yaşlı Aslan ölümün içine düştü…
Aradan bir ay geçti. Genç Aslan: “Ademoğlunu görmeliyim, tanımalıyım, yoksa bu merak beni öldürecek!” diye düşündü. Ve dayanamayıp Ademoğlu’nu aramaya çıktı. Dağları, tepeleri, ovaları, ormanları aştı.
Büyük bir merak ve heyecan içindeki aslan, sağına soluna bakarak yürüyordu ormanda. Biraz ileride bir at gördü.
“Hop, hop! Sen misin Ademoğlu?” diye sordu.
“Yook, ben Ademoğlu değilim. Şimdi Ademoğlu beni görse; üzerime biner, popomdan terler akana, nefesim tükenene kadar koşturur beni.”
“Madem sen Ademoğlu değilsin, yürü var git işine!”
Genç Aslan yoluna devam etti.
Yolda bir kuzu gördü.
“Sen misin Ademoğlu?” diye sordu.
“Ademoğlu beni eline geçirirse; kuzu çevirme yapar, etimi yer. Derimden kemer yapıp, beline takar, postumu kurutup, eskiyene kadar da üzerine oturur.”
Aslan: “Bu Ademoğlu da pek yamanmış be! Ama ne olursa olsun onu bulacağım. Benden daha güçlü olabileceğini zannetmiyorum. Şu Ademoğlu’ndan şikayet etmeyen birilerini bulabilecek miyim acaba? Kimse de hoşnut değilmiş ondan.” diye düşündü kendi kendine. Sonra kuzuyu bırakıp yoluna devam etti.
Hava sıcacıktı. Genç aslan, çok yorulmuştu, terlemişti. Bir kaç adım ileride bir dere gördü. Kana kana su içti. Sonra yoluna devam etti.
Tarlada bir dana gördü. Onu tepeden tırnağa süzdükten sonra, yanına yavaş yavaş yaklaştı.
“Ademoğlu sen olmalısın!”
“Nee Ademoğlu’na mı benzetin beni? Allah beni ondan uzak etsin! Yok canım, Ademoğlu değilim ben. Ademoğlu beni şimdi görse; sabana koşar, derimden davul yapıp, sopayla çalar, eğlenip, oynar…”
Genç aslan oradan hemen uzaklaştı. Ademoğlu’nu aramaktan vazgeçip, evine doğru yol aldı. Ormanda yürürken, bir gürültü duydu. Gürültünün geldiği yöne dönüp baktı ki; yaşlıca bir adam, elinde baltası ile bir ağacı acımasızca kesiyordu. Yanında da karnı sırtına yapışmış bir eşek vardı.
“Hey sen misin Ademoğlu?”
“Evet ben Ademoğlu’nun ta kendisiyim. Ne istiyorsun benden?”
Genç Aslan: “Yahu bu Ademoğlu çok çelimsiz ve de zavallı görünüyor!” diye geçirdi içinden.
“Bre seni aylardır arıyorum… Herkes seni ilah zannediyor… Seninle güreşmek istiyorum. Bakalım senin bileğin, benim bileyim kadar güçlü mü? Seni cehenneme gönderip de şu eziyet ettiğin hayvanların canlarını kurtarmaz mıyım?”
Ademoğlu biraz düşündü:
“Tamam aslan kardeş, sen istiyorsun diye, seninle güreşeceğim. Ama ben seninle karşılaşacağımı bilmiyordum. Gücümü evde unuttum. İzin ver, eve gidip, gücümü getireyim.”
“Hadi çabuk git gücünü getir gel!”
“Ya kaçarsan… Kaçmaman için seni ağaca bağlamak zorundayım.”
“Kaçmam, kaçmam merak etme!”
“Ben seninle gücüm olmadan nasıl güreşeceğim, böyle bir güreş adil olur mu?”
“Tamam bre gel bağla… Unutkan olduğun gibi, bir de mızmızsın.”
Ademoğlu Aslan’ı ağaca bir güzel bağladı. Yerden kocaman bir sopa alıp, aslanı eşek sudan gelinceye kadar dövdü. Aslan, ”Etme eyleme, amaan! Babam uyarmıştı beni… Dinlemedim onu… Sen gerçekten zalimmişsin! ”diye bağırdı.
Ademoğlu kahkahayla gülüyordu.
“Yaa Aslan kardeş, Ademoğlu’nun ne kadar güçlü ve akıllı olduğunu anlamışsındır umarım!”
Bir süre sonra Ademoğlu, aslanın ipini çözdü. Aslan topallaya topallaya ormanda kayboldu.
Ertesi günü Genç Aslan, yedi aslanla geri geldi. Yaşlı adam gene odun kesiyordu. Aslanları görünce hemen ağaca tırmandı.
Genç Aslan, “Omzumun üzerine çıkın. Ademoğlu’na ancak bu şekilde ulaşabiliriz!” diye direktif verdi.
Aslanlar birbirlerinin omuzlarının üzerine çıktılar.
Ademoğlu, kapana kıstırıldığını anlayınca, kalın ve korkunç bir sesle:
“Heey Adem kardeşiim! Ormanda olduğunu biliyorum. Şişi ateşte kızdır ve en alttaki Aslan’ın poposuna s…!” diye haykırdı.
En alttaki Genç Aslan, daha önce yediği dayağı anımsayınca, hemen tabanları yağladı. Aslanlar da birer birer yere yuvarlandı. Kiminin kolu, kiminin bacağı kırıldı…