Bugün değişik bir tarih benim için, değişik bir gün. O yüzden bir, günlük havasıyla not etmek istedim. Bugün tek bedende iki kişi yaşamayı kabullendiğim, öğrendiğim bir gün.
Bugün Antalya’da soğuk bir gündü hatta inanır mısın kar bile yağdı sabah vakitlerinde ama tabi sonrasında hemen güneş yüzünü gösterdi.
İlkti bu Antalya için, yani en azından ben ilk defa gördüm burada. Fakat bu yüzden farklı bir gün değildi benim için. Benim için farklı olan gün içinde yaşadıklarımdı.
Sabah yine zihnimde senle uyandım, gözlerimle gözlerin açıldı. Buna bedenim alışıktı zaten fakat bunun aksine garip bir şey yaşandı bugün. Evin içinde zihnimde senle yaşarken hayatın akışına kapılıp gidiyordum. Ya da dalgalı veyahut da durgun bir denizde yine seninle yaşıyordum. Fakat bugün sokaklara, kalabalığa döktüm bedenimi. Döke saça zihnimi gezdirdim sokaklarda. Çok fazla ev çok fazla sokak gösterdim bedenime, sırf seni parçalayıp, un ufak edip yok etmek için çabaladım. Antalya’nın girmediğim sokağı kalmadı. Eski, harabe evler, dükkanlar yıllanmış esnaflar, duvara uzanmış kediler, her birini gösterdim zihnime sırf seni yok edebilmek için. Hatta girdiğim sokaklarda yolun sonu denize çıkıyorsa girmedim o sokağa çünkü denizi görürsem yüzünü hatırlarım tekrardan başa sararım zihnimi.
En sonunda yoruldum ve senin yüzünü unutmayı öğrendiğim için büyük bir gururla eve döndüm. Fakat evde öylece otururken bedenimde bir şey hissettim.
Bir yorgunluk, ağır bir yorgunluk hissettim. Sanki benimle birlikte bir beden yorulmuşta onunda ağırlığını çekiyormuşum gibi.
Sonra fark ettim ki ben o sokakları gezerken, zihnimde sana da, senin yüzüne de gezdirmişim o sokakları. Aslında o bütün evleri, sokakları, duvarları, hayvanları, insanları sende görmüşsün. Aslında ben sokaklara seni parçalamak için girerken sen hep benim gözlerimin içindeymişsin.
Meğer ben bugün bedenimde bir başkasıyla gezinmişim, yorulmuşum, yaşamışım…
Senin yüzünle.