Vücudun oksijen kullanımı sırasında mitokondri tarafından sürekli üretilen serbest radikaller, düşük yoğunlukta iken savunma fonksiyonlarında ve hücresel sinyallerin aktivasyonunda rol oynamaktadır. Fakat yoğunluğu arttıkça vücuda zarar vermeye başlar. Yüksek enerjiye sahip ve kararsız yapıda olan serbest radikaller; protein, lipit, DNA ve nükleotid koenzimler gibi birçok yapıya zarar vererek vücudumuzun biyolojik ve metabolik yolaklarında hasara yol açabilir.
Çevre kirliliği, Ultraviyole ışınları, pestisitler, yanlış pişirme teknikleri zamanla vücuttaki serbest radikallerin miktarını arttırmaktadır. Etkilerini minimuma indirmek için antioksidanlardan yararlanabiliriz.
NEDİR BU ANTİOKSİDANLAR?
Doğal antioksidanlar ve sentetik antioksidanlar olmak üzere iki çeşittir. Sentetik olanları BHA, BHT, PG, TBHQ ve çeşitli şelat oluşturucu maddelerdir. Hayvan yemlerinde, bitkisel ve hayvansal yağlarda, bazı ambalajlı ürünlerde, gıda takviyelerinde sıklıkla kullanılan bu antioksidanlar; besin oksidasyonunu önlemek ve raf ömrünü arttırmak için kullanılır. Bu katkı maddelerinin uzun vadede kullanılması karaciğer hasarına yol açabilir.
Doğal antioksidanlar ise enzimatik olanlar ve enzimatik olmayanlardır. Dışardan besinlerle alınması gereken antioksidanlar; selenyum, C vitamini, Tokoferoller (E vitamini), Beta-karoten, flavonoidler ve omega-3’tür.
Vücut içinde oluşan antioksidanlar; lipoik asit, ubikinon, ürik asit, koenzim Q ve melatonindir.
Süperokist dismutaz, katalaz, glutatyon peroksidaz gibi enzimatik antioksidanlar; serbest radikallere karşı savunma sistemi oluşturur. Gluatatyon peroksidaz enzimi, çalışabilmek için kofaktörü olan Selenyuma ihtiyaç duymaktadır.
Yaş aldıkça antioksidan sistemin etkinliği zayıflar. Antioksidan mekanizmanın iyi çalışabilmesi için serbest radikallerin etkisini azaltmalıyız. Burada yapmamız gereken tükettiğimiz besinlerin antioksidan kapasitesine dikkat etmektir.
ANTİOKSİDAN BESİNLER NELERDİR?
- Avokado, Sızma Zeytinyağı, Badem, Ceviz, Fındık, Kabak çekirdeği
- Kuşburnu, biber, kivi, ananas, nar, mango, çekirdekli üzüm
- Hesperidin içeren turunçgiller (limon, portakal, mandalina)
- Quercetin içeren tüm kırmızı meyveler (Ahududu, böğürtlen, yaban mersini, kiraz..)
- Havuç, domates, brokoli, enginar, kırmızı pancar ve yeşil yapraklı sebzeler
- Ev yapımı turşu, sirke, şalgam, kefir, yoğurt, tarhana gibi fermente ürünler
- Sarımsak, soğan (Fermente edilirse antioksidan kapasite artar.)
- Tam tahıllar
- Zerdeçal, zencefil, kimyon, karabiber, adaçayı, rezene, yeşil çay, sarı kantaron, meyan kökü
- Kakao, keçiboynuzu
ÖNEMLİ!!
- Sarı kantaronun tıbbi hali Hypericum Perforatum’dur. En yüksek etkinliğini çiçek açmadan tomurcuk halinde gösterir. Fayda sağlamak için tıbbi halini almak daha doğru bir tercih olur. Fakat sarı kantaronda ilaç etkileşimi yüksektir. Organ nakli hastaları ve tansiyon hastaları kullanmamalıdır. Çayını günde 1 fincanı geçmeyecek şekilde tüketmek gerekir. Bilinçsizce kullanılmamalıdır. Hamile ve emziklilik döneminde olanlar, bitki çaylarını doktor kontrolünde tüketmelidir.
- Rezenenin meyveleri infüzyon yani demleme şeklinde tüketilebilir. Yetişkin için drog miktarı 5-7 gr/ gün şeklindedir.
- Meyan kökü, dekoksiyon şeklinde yani kaynatılarak tüketilebilir. 1,5-2 gr kök (150-200 ml suda kaynatma). Fakat içeriğindeki glisirizik asit bileşenin mineralokortikoid etkisi sebebiyle (suyu ve tuzu tutma) 4 haftadan fazla kullanılmamalıdır.
Flavonoidler kuvvetli antioksidan ve antienflamatuar etkiye sahiptir. Orta ve ileri yaştaki bireylerde flavonoid tüketiminin arttırılması algılama sorunlarının azaltılmasını desteklemektedir.
Bazı besinler, birçok flavanoidleri bünyesinde barındırarak antioksidanlar bakımından çeşitlilik içerebilmektedir. Besinlerin farklı organları farklı kimyasal bileşim ve etkilere sahip olabilir. Vücudumuzun bu etken maddelerinden yararlanması için besinin kabuğundan çekirdeğine, meyvesinden suyuna hepsi kullanılabilmektedir. Yani antioksidan kaynaklı besinlerde sıfır atık mantığını uygulamak doğru olacaktır.
Sağlıklı günler dilerim.