Tüm sesler avaz avaz çıkmıştı bir yola. Birbirinden habersiz, onca lakırdı vardı. Kimsenin birbirini duymadığı bir kaosun içinde, debelenerek geçiyordu tüm zamanlar. Sesler karmaşıktı; herkes kendini duyurmak istiyor, herkes anlaşılmak istiyordu. Birbirini dinleyen pek kimsecikte yoktu ortalıklarda. Herkes kendi sesinde kayboluyordu. İşte yaşam böyle başladı.
Ardından dur durak bilmeyen koşturmacalar… Hep bir sonraki aşama için söylene söylene gidiyordu, herkes. Eski bir ateri oyununda gibiydi, insanlar. Herkes kendine has bir yol sandığı düzlükte, yolculuk yapıyordu işte. İnsanoğlu az biraz durup dinlese bir şeyler duyacak gibi oluyordu, göğsünün sol alt yanından. Fakat nedendir bilinmez, korkuyordu duymaktan. Dinlerde duyarsa, farkına varacak olursa bu sesin; kendini haklı çıkarttığı ne varsa geri de bırakacaktı besbelli.
Fakat o öyle bir andı ki elini bastırıp da göğüs kafesine, duyacak olursa o dinginliği ne kin kalacaktı ne öfke. Ne kızgınlık ne kırgınlık. Haklı haksız bir yana ne bencillik kalacaktı oracıkta ne ben. Çünkü “Bir ben vardı benden içeri.” Öylesine derin öylesine senli benli.
Yalanda sendin doğruda.Kızdığın kırıldığın başkaları değil, sendin. Cahil de sendin bilge de. Sen yolun kendisiydin. Yol-da yol-cu da sendin, yol-cu-luk sanaydı. Sen bir olana meftundun. Kendini duyduğun an, kopup geldiğin sonsuz sevgiliyi de duyacaktın. Sessizlikte duyduğun ses senin sesinden farksızdı. Bu öyle bir sesti ki duydum dersen kaybolurdun, oldum dersen yarım olurdun.
Mutlak olana varmak yolculuğun hakkını vermekle olurdu ancak. Mutlak olanı duymak, duyduklarını tüm yolculuğunda yoklamakla olurdu.
Ayrı gayrı yoktu. Sen ve diğerleri diye bir şeyde yoktu. Bir sesle başlayan bu cümbüşte, kendimizi duyduğumuz an çalınmış zamanları geri getirdiğimiz o vakitte gizliydi. İşte o an yalnızca dinler, dinler… Kendi sessizliğimizde başkası sandığımız kim varsa duyardık. Çünkü ne başkası vardı bu alemde ne bir başka. Başkalarını dinlerken içimde dillenen benden başkası değildi. Sessizlikte duyduğum ses,mutlak sevgiliye erendi. Yunusun dediği gibi işte; “Bir ben vardı, benden içeri.”