“Seven ne yapmaz?” cümlesi, edebi bir nazarla bakıldığında içinde geçtiği şarkının üzerinde bir değer taşıyor bence. Tabii şarkıyı bilmeyen zihinlerde bu cümle birincil anlamıyla bir intiba uyandırabilir ya da ifade ettiği şekliyle bir intiba uyandırmayabilir. Sevenin neler yapmayacağının değil de neler yapabileceğinin ya da yapabileceklerinin hudutsuzluğunu anlatan güçlü bir ifade şekli diyebiliriz. Ve/fakat burada muhatap, gerçek seven oluyor. Öyle günümüz sevişlerindeki/sevme işlerindeki gibi “al gülüm ver gülüm”cü bir sevgiden söz etmiyoruz. Hele ki karı koca ilişkileri! Mahalli idare edicilerin, el alem denetim merkezinin kaidelerince işler… (Neyse, konu dışı şeyler…)
“Seven ne yapmaz” cümlesi ne zaman zihnimde uyansa/canlansa/ifade kazansa “neler yapmaz ki” diye bir cevap veresim geliyor her defasında. Sahi, “seven sevdiği ile sınanır” diye de kadim bir gerçeğimiz vardı bizim değil mi? Okkalı bir “hele” ilave ederekten bak sen şimdi şu işe!
“Seven ne yapmaz”a arabeskçe bir cevap ararsak şayet,
“Sevmek dedin sevmedik mi?
Aşka boyun eğmedik mi?
Bütün kötü huyları hatta güzel dostları?
Senin için terk etmedik mi?”
Diye bir cevap veya benzer cevaplar bulabiliriz. (Doksanlardan bir esinti gibi) “Ölsem vazgeçmem” diyen bir Müslüm Baba tavrı da “seven ne yapmaz”a örnek teşkil etsin mi? Etsin bence. Seven dediğin, “neyleyim sen yoksan eğer…” deyip sevgili yoksa her şeyi reddeder işte öyle, temmuz akşamı olsa bile o kocaman İstanbul’da hem de. Orhan Baba’ya ayıp etmeyelim ki Türkiye’de arabesk müzik büyük ölçüde onunla başladı. Kendisi saz virtüözü olsa da o iş öyle. Hem biz çocuk yaşlarda papırdan çantalar yaparken az dönmedi “Dokunma” kaseti kasetçalarda. (Ama biz teyip diyorduk ona ki bizim neye ne dediğimiz önemliydi daha o zamanlarda) Ne diyordu “Bir Teselli Ver”in “Ümit Sarkısı”nın “Sevemedim Kara Gözlüm”ün daha nelerin nelerin bestekârı, “Ömrümce beklerim gelen sen olunca” diyordu. Seven bekler abi! Sevmek ömürlük bekletir adamı, gerçekten seviyorsa işte. Sahi, “seven ne yapmaz”ın şarkısı nasıldı?
“Bana kollarını uzatsan biraz,
Sana kul olurum seven ne yapmaz?
Gel öldür bu ömür böyle tükensin,
Sana bin can feda seven ne yapmaz?
Bu gönül uğruna neye katlanmaz,
Öl desen ölürüm seven ne yapmaz?
Gel öldür bu ömür böyle tükensin,
Sana bin can feda seven ne yapmaz?”
(Beste: Teoman Alpay, Güfte: Sadık Şendil, Makam: Acemkürdî, Usûl: Semai, Seslendiren: Esin Engin)
Ama şimdi sevenin yapacağı akıl üstü/akıl dışı şeylerin konusu sadece arabeskte vücut bulmuş sanılmasın sakın, biz çokçası arabesk kokan çocuklar olduğumuz için örnekleri öncelikle oralardan serpiştirdik. Yoksa sanat musikimiz hacimli örneklerle dolu olup aynı zamanda farklı müzik türlerinde, geçmişten günümüze nice beste yapan/güfte yazanımız, konuya ilişkin arşiv zenginliğindedir. (Ali Tekintüre rahmetli oldu mu ki? Kaç şarkının güftesinde hep onun imzası vardı o zamanlar.)
Sahi’lere bir yeni ekleyelim ve o da Aşık Sefai Hocamdan olsun. Az muhabbetlemedik vaktiyle. Tabii ki mevzumuz “seven ne yapmaz?”
“Sen ki güzeller şahısın, özünü ele vermem.
Damla idim göl eyledin, sözünü ele vermem.
Gündüz güne tutsak düştüm, zindanlara eyvallah.
Kara gecenin ışığı, yüzünü ele vermem.
Derdim vardır dolu dizgin, günüm geride kaldı.
Bulutların çile yüklü, derdi üstüme saldı.
Saçlarımdaki bu aklar rengini senden aldı.
Ocağında yanan benim, közünü ele vermem.
Nefesin kabrimin taşı, sağları yük eyledi.
Güz ayı yaprak dökümü, bağları yük eyledi.
Zerre kadar Sefai’ye dağları yük eyledi.
Çekerim sonuna kadar, tozunu ele vermem.”
Konuya en uç örnekler şüphesiz divan edebiyatında var. Âh, o akıp giden su bile başını taştan taşa vurmuyor muydu sevgili yollarında.
“Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl,
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su.”
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)
(Peygamberin komşusu olasın sen koca şair Fuzûlî)
Şimdi, “seven ne yapmaz”a romanlar, şiirler, şunlar bunlar; akla gelen, yapılagelmiş her şeyi söylemişler.
Mesela Mecnun ne etmiş? Leyla’nın bastığı yere basmıştır diye köpeğin ayağını öpmüş. Öpülür mü? Vallahi sevmişsen öpülür. Dağlar da delinir, ateşe de girilir, her çılgınlık edilir.
Gavs-ı Kasrevi’ye (Abdulhakim El Hüseyni) yüz vermezmiş şeyhi Şah Hazne (K.S.) Şeyhinin yüzüne bakmadığı, yüz vermediği Abdülhakim Hüseyni, Türkiye’den yayan yollara çıkıp, mayın tarlalarının içinden geçip yüzüne bakmayan şeyhini görmeye gidermiş Şam’a. Çok üzülürmüş mübarek ama şeyhini özler, yine ölümü sırtlanıp gidermiş o yollara. Öyle sevmekle de belki Gavs-ı Kasrevi olunuyordu işte.
Ama ne diyor Sâkî Baba: “Seven gıybet etmez, haset etmez, sahip çıkar, yardım eder, paylaşır, zora düştüğünde kurtarır.” Allah, sevdiğimizi Sâkî Baba’nın dediği gibice sevdirsin bizlere. Bizi de öylece sevilenlerden eylesin.
İşte seven, sevdiğine zarar vermesin diye yılanın deliğine topuğunu dayayandır. Ya yılanın derdi, o sevilenin yüzünü görmekse!
Seven ne yapmaz Allah aşkına!
Sevmek, aklı yele vermek değil midir ki işte?