Şiddet

Murat Er 387 Görüntüleme Yorum ekle
9 Dak. Okuma

Bu ayki yazımız Dünyada ve Türkiye’de herkesi ilgilendiren ve toplumda maksimum bir kere bile olsa her bireyin karşı karşıya kaldığı şiddet konusunu ele alırken, şiddet gurupları içerisinde bulunan erkeğe karşı uygulanan şiddet üzerinde durmaya çalışacağım.

Şiddet sözcüğü dilimize Arapça’dan giren bir sözcüktür. “Peklik” , “sertlik” , “sıkılık” anlamları içermektedir.

— Şiddet, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından, “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” olarak ifade edilirken,

Hukukçular şiddet eylemleri için; “İnsanın, benzerlerine karşı giriştiği, onlarda önemli ya da önemsiz hasarlar veya yaralar oluşturan, saldırganlık ve hoyratlık ifade eden hareketlerdir.” açıklamasında bulunmaktadırlar.

Şiddeti değerlendirirken şiddete maruz kalan, şiddeti yaşayan gruplara göre bir sınıflama yapıldığında temel olarak şu alt başlıklar karşımıza çıkmaktadır.

  1. Kadına yönelik şiddet,
  2. Erkeğe yönelik şiddet,
  3. Çocuğa yönelik şiddet,
  4. Yaşlıya yönelik şiddet,
  5. Akranlar arası şiddet,
  6. Kardeşler arası şiddet,
  7. Flört şiddeti,
  8. Engelliye yönelik şiddet,
  9. Hayvanlara karşı şiddet,
  10. Doğaya karşı şiddet,
  11. Kişinin kendine yönelik şiddeti

gruplarını çoğalmak da mümkündür.

Ayrıca uygulanan şiddet tipine göre yaptığımız sınıflamada ise şu alt başlıklar karşımıza çıkmaktadır.

  1. Fiziksel şiddet
  2. Cinsel şiddet
  3. Duygusal şiddet
  4. Ekonomik şiddet
  5. Siber şiddet

Şiddet tanımları, grupları ve türlerini açıkladıktan sonra erkeğe karşı uygulanan şiddet türüne şöyle bir değinelim.

Erkeklerin de kadın partnerlerinin şiddetine maruz kaldıklarını göstermektedir. Şiddet konusunda yapılan çalışmalar incelendiğinde, ağırlıklı olarak kadına yönelik şiddetin ilgi odağı haline geldiğine tanık olunmaktadır. Bu durum da beraberinde aile içi şiddetin kadınsılaşması (feminisation) ve şiddetin erkek kurbanlarının görünmezliği kavramlarını getirmiştir (Sarantakos,1999:231).

Ataerkil çözümleme içerisinde güç ve iktidar sahibi, kadını kontrol edip ona baskı ve şiddet uygulayan erkekler ve erkeklik değerleri bir taraftan aile içi şiddetin kadınsılaşmasına katkı sağlarken diğer taraftan kadının erkeğe uyguladığı şiddeti de kabul etmeyerek görünmez kılmaktadır. Ancak Stets ve Straus, (1990) Amerika’daki aile içi şiddet konusundaki çalışmalarında toplumsal cinsiyet açısından şiddet oranlarının simetrik hale geldiğine dikkat çekmektedir

Şiddet Türkiye’de de hem halkın hem de medyanın önemli bir gündemini oluşturmakla birlikte daha çok kadına yönelik şiddet tartışılmakta erkeğe yönelik şiddet özellikle de kadının erkek partnerine uyguladığı şiddet çoğunlukla akla gelmemektedir. Bu bağlamda kadına yönelik şiddet gibi erkeğe yönelik şiddet de az veya çok, hafif veya şiddetli olması konunun değerini azaltmaz.

Şiddet çalışmalarının Türkiye’deki geçmişi daha yakın bir tarihe, son otuz yıla dayanır. İlk kapsamlı çalışma, aile içi şiddetin sebep ve sonuçlarını araştırmaya yönelik olarak TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu tarafından 1995’te gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmayı yine aynı kurum tarafından 1998 yılındaki Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet araştırması izlemiştir. Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat (2008)’ın 2006-2007 yılları arasında gerçekleştirdikleri Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet araştırması ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün yararlanıcı kurum olduğu, Avrupa Birliği’nin desteklediği Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması (2009) da dikkate değer araştırmalardır. Türkiye’de yapılan şiddet araştırmalarının odağı da erkeğe yönelik şiddetten ziyade kadına yönelik şiddettir.

Erkeğe yönelik şiddete ilişkin kanıtlar sunulmaya başlandığında, varlığı kabul edilmiş ancak doğası ve yaygınlığı onu sosyal bir problem veya aile içi şiddet türü olarak tanımlamak için yeterince ciddiye alınmamıştır. Sarantakos, kadının kocasına yönelik uyguladığı şiddeti kabul etmeye olan bu direncin, dünyanın pek çok yerinden kadın ve erkeğin birbirlerine göreli şiddet uyguladıklarını gösteren kanıtların ortaya çıkmasına kadar devam ettiğini ileri sürmektedir. Erkeklere kadın partnerleri tarafından şiddet uygulandığına dair ilk çalışmalar 1970’lerin ortalarından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu konudaki araştırmalardan birisi Gelles’in 1974’teki evli kadın ve erkeklerin aile içerisinde birbirlerine eşit sıklıkta şiddet uyguladıklarını iddia eden çalışmasıdır. 2010 Ulusal Suç Kurbanlığı Araştırmasına erkekler eşlerinin çok şiddetli saldırısına maruz kaldıklarında dahi eşlerinden korktuklarını ifade etmezler.

Kumar (2012: 292)’a göre ise erkeklerin kötü muamele ve şiddeti kabul edip katlanmalarının birkaç sebebi vardır: Her şeyin daha iyi olacağına ilişkin inanç ve umut, toplumsal pozisyonunu ve toplumsal saygıyı kaybetme korkusu, çocuklarını ve ailelerini sevdiklerini korumak istemeleri. Kötü muameleyle karşılaşan pek çok erkek bunun kendi hatası olduğuna inanır ki kendisine yapılan muameleyi hak ettiğini düşünür. Diğer bir neden de kadınların hem ekonomik alanda hem de diğer alanlarda geçmişe göre daha fazla bağımsız hale gelmeleridir.

Her iki çalışmada erkeklerin şiddete maruz kaldıklarında bile erkeklikten taviz vermemeye çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Kadınların erkek partnerlerine neden şiddet uyguladığı sorusuna cevap arandığında, kadınların kendilerini savunmak için eşlerine şiddet uyguladığı cevabı verilmekte ve kadınların uyguladığı şiddetin erkeklerinkinden daha hafif olduğu da vurgulanmaktadır

Kadına yönelik partner şiddetinin nedenleri incelendiğinde ataerkil gelenekler ve kadın erkek arasındaki eşitsizliklerin kadına yönelik şiddete neden olduğu iddia edilmektedir.

Bu tezin kabul edilmesi durumunda, tüm erkeklerin eşlerine şiddet uyguluyor olması gerekmektedir.

 

Şiddet kadına, erkeğe, yaşlıya, çocuğa her kime uygulanırsa uygulansın kabul edilemez bir davranış ve çözülmesi gereken kamusal bir sorundur. Şiddet konusu ile ilgili çalışmalar incelendiğinde ağırlıklı olarak literatürün, kadına yönelik şiddet konusunda yoğunlaştığı, madalyonun diğer yüzünün yani erkeğe yönelik şiddetin ihmal edildiği ve görünmez olduğu gözlenmektedir. Ancak son yıllarda partner şiddeti basit bir şekilde toplumsal cinsiyet ve kadın sorunu olarak değil insani bir konu olarak ele alınmakta ve gelişmiş ülkelerden elde edilen verilerden de izleneceği gibi, kadın partnerler tarafından erkeklere uygulanan şiddete dikkat kadınların mı yoksa erkeklerin mi partnerlerine daha çok şiddet uyguladığı, hangisinin şiddetin ağır formlarını tercih ettiği, şiddetin nedenleri ve sonuçlarının toplumsal cinsiyete göre nasıl farklılaştığı konusunda net bir sonuca varmak mümkün gözükmemekle birlikte genel olarak erkeklerin de kadın partnerlerinin şiddetine maruz kaldıkları kabul edilen bilimsel bir gerçektir.

Bazı araştırmalar erkeklerin maruz kaldığı şiddetin zaman içerisinde artma eğiliminde olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu nedenle erkeğe yönelik şiddet konusu akademik ilgiyi hak etmekte ve bu konuda kapsamlı çalışmaların yapılmasını da zorunlu kılmaktadır. Erkeğe yönelik partner şiddetiyle ilgili çalışmaların yetersizliğine ilişkin olarak Hoff, Amerika’da aile içi kadına yönelik şiddetle ilgili binlerce destek programının pek çok internet sitesi ve medya aracılığıyla iletilen kamu spotunun varlığına dikkat çekerken, erkek kurbanlar için fiili hiçbir programın bulunmadığını, çok az internet sitesi olduğunu belirtmektedir.

Hoff (2012: 155) ayrıca 2010 yılında Amerika’da yapılan Ulusal Eş Şiddeti ve Cinsel Şiddet Araştırmasına göre erkeğe yönelik ağır fiziksel şiddet oranının %40’ın üzerinde bulunmasına karşın eş şiddetinin erkek kurbanlarına yönelik çok az hizmet olduğunu da vurgulamaktadır.

Türkiye’de de kadına yönelik şiddet ve buna ilişkin hizmet sunan kurum ve kuruluşlarla ilgili internette arama yapıldığında pek çok internet sitesine ulaşılırken, erkeğe yönelik şiddet ve bu alanda verilen hizmetler için arama yapıldığında neredeyse hiçbir şey bulunamamaktadır. Bu durumun, böyle bir şiddet türünün olmadığını mı yoksa erkeklerin yardım alma konusunda çekingen davrandıklarına mı ya da erkeğe yönelik şiddetin gizli olduğunu mu gösterdiğinin, neden ve sonuçlarıyla analiz edilebilmesi için kapsamlı çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Şiddet oranlarının azlığı ya da çokluğu, şiddetin ağır veya hafif oluşu, kadına ya da erkeğe yönelik oluşu onun sosyal bir problem olarak tanımlanmasına engel değildir. Eşler arası şiddetin türlerini ve boyutlarını bütünlüklü ve tam olarak analiz edebilmek için kadına yönelik şiddeti değerlendirmenin yanında, madalyonun diğer yüzüne, yani erkeğe yönelik şiddete de bakıp, resmin tamamını görerek sorunu bütün boyutlarıyla ortaya koymak önem taşımaktadır.

Bu bağlamda kadınların erkek partnerlerine yönelttikleri şiddete ilişkin sahada yapılacak kapsamlı ve detaylı çalışmalar, erkeğe yönelik partner şiddetinin anlaşılması ve açıklanmasının yanı sıra kadına yönelik şiddet alanına da katkı sağlayacaktır.

Hiçbir neden şiddet uygulamayı haklı çıkarmaz. Şiddet kimden gelirse gelsin insanlık suçu olduğunu unutmamız gerektiğini ifade etmek isterim.


Kaynakça

  • Şiddet – Prof. Dr. Oğuz POLAT
  • Madalyonun Öteki Yüzü: Erkeğe Yönelik Şiddet – Nurşen ADAK
Bu İçeriği Paylaş
Yazan Murat Er
Bağlantılar:
Sosyolog / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version