Her sene gençler, bir yıl sürecek bir maraton koşusuna başlıyorlar. Bu koşu, her şeyden önce psikolojik sağlamlık gerektiriyor. Sadece gençler için değil ebeveynler için de. Burada sınav sistemindeki pek çok yanlışlık ve mantıksızlığa değinmeyeceğim. Bunu, çoğu kimse biliyor zaten. Aynı zamanda, bir eğitimci ve öğretmen olarak değinmek istediğim başka konular var.
Öğrencilerin beklentilerini yükselten, onlara sahip olmadıkları becerileri yüklemeye çalışan ebeveynler ve bu konuda sırf ticari kazanç uğruna onları destekleyen ve bu umutlarını paraya çevirmeye çalışan kar amaçlı eğitim kurumları, çoğu genci ziyan ediyor.
Ebeveynler gerçekleştiremedikleri nice hayalini, çocuklarında yaşamak ya da önemli bir mesleğe sahipse çocuğunun da aynı yoldan gitmesi için dayatmalarda bulunmak gibi bazı yanlışlar yapıyorlar. Çoğu, çocuğunun ne istediğini sormuyor bile. Sorsalar bile istediği meslek onlara göre gelecek vadetmiyorsa genci, o yoldan döndürmeye çalışıyorlar. Eğer genç fazla ısrarlı çıkmışsa çevrelerini, öğretmenlerini devreye sokarak en kötü örneklerle gençleri manipüle ediyorlar.
Gazeteci olmak isteyen bir gence, o işte para olmadığı söylenerek, savaş muhabirlerinin patır patır öldürüldükleri videolar gösterilerek, gazetecilik okuyan bir yakınının işsizlikten açtığı sandviç büfesi örnek gösterilerek tazecik beyinler yıkanıyor.
Anne babası doktor olan bir gencin, doktor olması bekleniyor. Ya da en azından mühendis olsun deniyor. Aile, ısrarla çocuğunun bu zeka türüne ait olmadığını kabul edemiyor. Tıbbı kazanan bir ebeveynin çocuğunun zekasının süper olması gerekiyor çünkü. Çoklu zeka tiplerinden haberleri yok. Çocuk, sanatsal bir zekaya sahip. Güzel sanatlar okumalı. Kendini orada bulacak, yaptığı işi sevince başarı ve dolayısıyla para da gelecek. Her şeyden önce mutlu olacak. Bu dünyada bir insanın gerçekten mutlu, tatminkar bir yaşam sürmesinden daha önemli ne olabilir ki? Hele bu kişi, bizim çocuğumuzsa.
Duymuyor muyuz tıp okumak için zorlanan bir gencin başaramayıp okulu yarıda bıraktığını ya da daha da fenası kendini öldürdüğünü?
Sanki çocuklar değil, aileler yarışıyor. Yeğeni, hukuku kazanmış, bir aile dostunun oğlu, bilgisayar mühendisi olacakmış, bir diğeri mimarlık bölümünde okuyormuş, falan filan… Senin çocuğun öğretmen olmak istese bile büyük bir hayal kırıklığı. Öğretmen, az para kazanır; sınavda bir sayısal öğrencisi kadar başarı göstermesi beklenmez, onlar kadar zeki değildir; çünkü matematik çözmesi gerekmez. Bir öğrencinin matematiğe yeteneği yoksa o öğrenci çok zeki değildir.
İlköğretim yıllarından beri böyle değil midir? Çocuk Türkçede, sosyal bilimler dersinde başarılı; matematik ve fen bilimleri dersinde çok başarılı değil. Aile, bu durumdan memnun değil; düzeltmek için çocuğa sürekli özel ders yüklüyor. Tersi durumda, Türkçesini düzeltmek için yine aynı yola başvuruyor; ama sözel derslerde başarılı olamamasını anlayışla karşılıyor hatta “Bizim çocuk, sayısal kafalı; sözel dersleri yapamıyor,” diyerek içten içe gurur duyuyor. Elbette bu, çocuğa da aşılanıyor. Çocuk, bütün eğitim hayatı boyunca sayısal dersleri yapamadığı için kendini geri zekalı sanıyor.
Bir an önce bu yanlıştan dönmeli, ebeveyn olarak gençlerimizin becerilerini ve isteklerini en hassas şekilde gözeterek ona göre bir yol çizmeliyiz. Eğitim kurumları da sırf aileyi memnun etmek için gencin olamayacağı bir dalda, aileye boş umutlar satmaktan vazgeçmelidir. Bu konuda öncelik, mutlaka çocuklarımız olmalı. Aileler çocuklarıyla ilgili hayal kırıklıkları üzerinde ciddi bir öz eleştiri yapmalı, falancanın nereyi kazandığı, nerede okuduğuyla ilgilenmek ve sürekli elmalarla armutları karşılaştırmak yerine, evladıyla ilgili nesnel ve bilinçli değerlendirmelerde bulunmalıdır. Gönülsüzce girdiği inşaat mühendisliği bölümünü bitirip sıradan ve mutsuz bir mühendis olmak yerine belki de ülke veya dünya çapında büyük başarılara imza atacak bir müzisyen, ressam, yazar vs. olması daha iyidir. Gencin, ilerleyen zamanlarda aklı başına gelip de hayallerinin peşinde koşmaya başladığında, boşa giden zamanının hesabını sizden sormasını beklememelisiniz.
Bir eğitimci olarak bu değerlendirmelerimi, elbette, el alemin ne dediğini umursamayan, sağduyulu, çocuğunun mutlu olması için elinden geleni yapan aileleri tenzih ederek söylüyorum. Diğerlerine göre azınlıkta olsalar da böyle değerli ailelerle de tanıştım.
Evlatlarının seçimlerine, becerilerine saygı gösteren, onları anlamaya çalışan, güzel ebeveynlerin çoğalması dileklerimle…