“Önce Vatan” serisinden:
Çık Tren Yoluna…
“4 yıl…
Nereden başlamam lazım bilmiyorum bu kez. Bitmeyen bir hikayedir şimdi bizimki, bitiremediğim. Her yılın bu ayında, bugünlerde sana veda ettiğim saatlerde, en başından başlayan bir hikaye olur mesela. Fakat hiçbir zaman bitemeyen, yaşamayı unuttuğum mekanda, zamanın durduğu yerden yeni mucizeler bekleyerek yeniden başlayan hikaye.
Cisminden uzaklaştıran yıllar, beni senin ruhuna yaklaştırıyor artık. Zamanın yok olduğu bir boşluktur bizim hikayemiz. Uzaklaştıkça sana yaklaşıyorum. Her şeyin sonudur düşündüğüm her gecenin sabahı, en baştan başlıyorum. Her sona yaklaştıkça, en baştan hatırlıyorum o hikayeyi yeniden… Her defasında sonuna yetiştiğimde, en başına dönüyorum…”
Bu yazdıklarım, yiğit bir ŞEHİDİMİZİN Hanımının eşine yazdığı mektuplardan bir parçadır. 4 yıldır bu Hanım, her yıl 29 Eylül tarihinde eşine mektup yazıyor. Bu tarih, onun eşiyle birlikte geçirdiği günlerin son tarihi. Bu tarih, onun mutlu aile ortamının son günü.
Bu mektuplar, vatan yolunda canından geçen yiğitlerimizden 44 günlük Karabağ Savaşında ŞEHİT olan 44 doktordan ilki Tabip Üsteğmen Şöhret Gasımov’un yarım kalan hayat hikayesinden bahseden bazı parçalardır.
Şöhret hakkında sohbete ilk olarak eşi Türkan Gasımova ile başladım. Çünkü ŞEHİDİMİZLE ilgili yazmak kararına vardığımda, ele ilk tanıştığım kişi Türkan oldu.
Aslında Şöhret hakkında yazmaya, Türkan’ın halası Seriye Hanım’ın vesilesiyle başladım. Benim ŞEHİTLERİMİZLE ilgili makalelerimi okuyordu. Bir gün de bana, “Bizim damat da ŞEHİTTİR, ilk ŞEHİT doktordur” dedi.
O günden başlandı benim onun hakkında araştırmalarım. Bütün ŞEHİTLERİMİZ gibi, onun da yarım kalan hayat hikayesine başvurduğumda, orada baş kahramanım, sevdiği, onun nefes aldığı, hayatının aşkı olan eşi Türkan oldu.
Sevgi, bizler hala doğmadan yaşamla bizi buluşturan ilk olumlu duygudur. Sevgi, bizim hayat iksirimiz, hayatımızın manasıdır. Bu güzelliktir, bizi bu dünyada tüm zorluklara, ayrılıklara göğüs gerdiren.
Sevgi öyle bir duygudur ki, insanlığın her zaman ona ihtiyacı var. Sevgi olan ortam, sanki yıldızların süslediği gök yüzüdür; pırıl pırıl parlar.
Sevgi öyle bir histir ki, insan mezara giderken bile onu yalnız bırakmaz. Kendi gittikten sonra geride kalan sevgilisi, çok sevdiği eşi, onun hayalleriyle yaşar, onun anılarıyla teselli bulur.
Tabii ki bu güzellik her kese nasip olmuyor. Her kes, sevginin güzelliğini farklı algılıyor. Kimi için o bir heves, kimi için ise bir ömür hayata tutunma sebebidir.
Şöhret’le Türkan’ın sevgisi gibi. Onların resimlerinde bu sevgiyi, bu büyük aşkı birbirlerine bakan gözlerindeki parıltıdan, dudaklarındaki gülüşten anlamak çok da zor değil.
Bu sevgi, efsaneye dönüşecek büyüklükte bir sevgidir. Eğer bugün Türkan, Şöhret’siz ayakta dik durabiliyorsa, demek ki bu sevginin gücü, sevginin büyüklüğüdür.
Şöhret ona her zaman “Ne olursa olsun, sen her zaman güçlü ol” diyordu. Gün geldi, bu kelimeler onun hayat sloganına dönüştü.
Bana da sevgili yarının dediği gibi ‘möhkem’ olup, onunla ilgili anılarını anlattı. Şöhret’i kaybetmekle sadece ailesinin başında duran insanı değil, dostunu, sırdaşını, her zaman onların, akrabalarının başını yüce eden varlığını kaybettiğini söyledi:
“O bana söz vermişti. O Şehit olamazdı… Şöhret, hayattayken her zaman hareketleriyle başımızı yüce ediyordu; bu yüceliği en yüksek makam olan ŞEHADETİYLE daha da yüceltti. Şöhret, ailesi için ne kadar sorumluluk taşıyorduysa, askerleri için belki de daha fazlasını taşıyordu. O çok merhametli, cana yakın insandı. Bizim yaşadığımız askeri lojmanda herkes bu sözlerimi doğrulayabilir. Çocuktan büyüğe kadar ne yardım gerekseydi, hiç düşünmeden yardıma koşardı. Gece gündüz fark etmezdi. Sadece doktor olarak değil, bir insan olarak da zorda kalana yardıma koşmaktan zevk alırdı Şöhret.
Ben sadece kocamı, eşimi değil, sevgilimi kaybettim. Evet, sevgilimi. Biz kendi aramızda sözleşmiştik ki, her zaman sevgili olarak kalalım. Çünkü bizim sevgimiz bir başkaydı. Bizimkisi aynen şarkıda söylenen gibi bir aşk hikayesidir.”
Evet, aynen… Bu sözlerin kanıtı, onun sevgilisi Şöhret’e yazdığı satırlar oluyor:
“29.10.20… Gittiğin 1 ay oldu. Yoksun, düz 1 aydır. Senin ilk verdiğin sözü unutmamışım. Her kelimesi, her cümlesi şimdiye kadar hafızamdadır. “Biz sevgiden bir dünya kuracağız. Bizim dünyamız bir başka olacak. Dili, dini ayrı olan – sadece sevgiden oluşan.”
Öyle de oldu. Sen verdiğin tüm sözleri tuttun. Dönüp geri baktığımda, sana nasıl bir ömürlük minnet borcum olduğunu anlıyorum. Bana yaşattığın her şey için sana teşekkür ediyorum. Bundan sonra, bütün ömrüm seni yaşatmaya harcasam bile senin yaptıklarının karşılığını ödeyemem. O bizim dünyamızda, sen benim dostum oldun, sırdaşım oldun, sevgilim oldun, her şeyim oldun her zaman. Her şeyi fazlasıyla yaşattın. Şimdi geriye dönüp baktığımda, sanki acele edercesine yaşadın her şeyi.
Hiçbir şeyi yarına bırakmadın. Her zaman başımı yüce ettin benim. Adını her duyduğumda gururla baktım sana. Bana “Ben seninle büyüdüm” diyordun. Ben ise senin yanında her gün küçücük bir çocuk oluyordum. Güçlü insandan birden bire mutlu insana dönüşmüştüm. Başka kimseye ihtiyaç duymuyordum.
Sana cevapsız mesajlar yazıyorum her gün. Asla adresine ulaşamayan, senin asla okuyamayacağın mesajlar… Anladım ki ben kesinlikle “asla”yı anlayamıyorum. Beynim onu kabullenmiyor. Nasıl yani, sen bir daha olmayacaksın? Sen gidişinle benden dostumu, sırdaşımı, arkamı, destekçimi, hislerimi, ruhumu, sevgilimi, her şeyimi götürdün kendinle.
Bugün anladım ki, sen nasıl ki varlığınla bana gurur hissi yaşattın, şimdi de gidişinle bana bir ömürlük gururu bırakıp gitmişsin. Bir de senin hiçbir zaman tanıyamayacağın dostları, tanıdıkları… Bundan sonra sana sık sık yazacağım, senin hiçbir zaman okuyamayacağın mektupları…”
Şöhret son iki gün, 24-25 Eylül’de çok garip olmuştu diyor Türkan:
“Güler yüzlü, pozitif insan aniden sanki değişmiş, yerini başka biri almıştı. Sanki son günlerini yaşadığını hissediyordu. Çok hüzünlüydü. Onu evden uğurladığımızda bana dedi ki ‘Polat üssüne kalkacağız. ŞEHİT General Polat Heşimov’un adına olan üsse. Oradaki askerlere bazı şeyler gerekiyor.’
Her zaman yaptığı hareketti, şaşırmadım. Ben gülerek ‘Sen neden götüreceksin ki? Askerlerin gereken her şeyleri var.’ dedim. ‘Hayır, benim götüreceklerim benim borcumdur, ben o borcu yerine getirmeliyim.’ dedi.
Şöhret vatana olan borcunu şehadetiyle ödedi. Benimse onun karşısında olan borcum, onun emanetleri olan evlatlarımızı atalarının adına yakışan şekilde büyütmektir. Oğlumuz Murad’ı, kızımız İlayda’yı ataları Şöhret nasıl büyütmek istiyorduysa, ben de onları onun istediği gibi büyüteceğim, inşallah. Ne kadar ki ben bu hayatta varım, bütün Azerbaycan halkı, Dünya Azerbaycanlıları, aynı zamanda kardeş Türkiye’de de onu herkese tanıtacak ve onunla gurur duyacak.
‘Şöhret bir doktor olmasına rağmen bir subay gibi savaşarak şehit oldu.’ Bu kelimeleri onun silah arkadaşları boşuna söylememişler. Bu sözü duyan herkes, muhtemelen onun nasıl savaşarak kahramanca şehit olduğunu anlar. Nasıl ki anne babası bir yiğit evlatlarını, ben güzel hayat sırdaşımı; öyle de asker ve subay arkadaşlarının tabirince desek, Azerbaycan ordusu cesur bir subayını kaybetti. Şöhret çok farklıydı. Şöhret iyi babaydı. Şöhret iyi hayat arkadaşıydı. Şöhret cesur bir subay ve yetenekli, başarılı bir doktordu.”
Şöhret ile Türkan’ın aşkını, şehidimizin annesi Mehpare anne de dedikleriyle destekliyor:
“Türkan’ı Şöhret o kadar çok seviyordu ki, belki de vallahi bizden, akrabalarından da çok. Onu kendisi sevip evlenmişti. Türkan’ı çok sevdiği için belki de herkesten vazgeçerdi ama ondan vazgeçmezdi. Onların sevgisi bir başkaydı…”
2016 yılında evlenen çiftin, 2017 yılında ilk erkek evlatları dünyaya geliyor. 2016 yılının Nisan çatışmalarında şehit olan Azerbaycan’ın Milli Kahramanı Yarbay Murad Mirzeyev’in şerefine oğluna onun adını veriyor.
Şöhret, Murad’ın gelişini çok hasretle bekliyordu:
“Telefon açıp selam bile vermeden ‘Biliyor musun, ben Murad koyacağım adını, başka ad düşünme’ demiştin. Hiçbir şey söylemedim.
Eve geldiğinde, ‘Murad nereden aklına geldi?’ diye sorduğumda, ‘Milli Kahraman adıdır. Murad Mirzeyev’in şerefine koyacağım,’ dedin. Onun hakkında çok konuştun. Talış köyü uğruna giden çatışmalarda ŞEHİT olduğunu söyledin.
O zaman benim için Talış köyü, Madagiz, oradaki ormanlar sadece bir isimdi. Ne zamansa oraların benim hayatımın kabusu olacağına inanamazdım. Sonra dedin ki, ‘Ben rehin alınmamak için son kurşunumu her zaman kendime sıkmak için koruyorum.’ Murad Mirzeyev de rehin alınmamak için öyle bir kamufle olmuş ki, (‘Keşifçiler anlar,’ dedi), onu birkaç gün sonra bulabilmişler.”
Oysa hiçbir zaman bana işinle ilgili, beni endişelendiren hiçbir şey anlatmazdın.
Tam dört yıl sonra, Murad Mirzeyev’in ŞEHİT olduğu o yerde ŞEHİT oldun. Ayrıca oradaki toprağa karışarak, üzerinde oradaki topraktan alarak defin edildin belki.
O yüzden bir gün döneceksin diye garip umutlar sarıyor içimi bazen. Çünkü senin yarın çok sevdiğin o topraklarda kalmış sanki… Sugovuşan… Her harfinde, her hecesinde acı, ağrı, azap…”
Bu cümleler, Türkan’ın Şöhret’e yazdığı mektuptan alıntıdır.
Murad’ın ne zaman konuşacağını, ne zaman yürüyeceğini, ne zaman daha serbest konuşup kendisi ayakları üstünde duracağını hasretle bekliyordu Şöhret.
Onun evlat sevgisini videolardaki karelerde hissetmek oluyor. Bebekle öyle davranıyor ki, sanki kalbi yerinden çıkacakmış gibi.
Bütün baba olan ŞEHİTLERDE bu sevginin aşırı derecede olduğunu fark etmemek imkansız. Sanki onlar, evlatlarına sevgilerini aceleyle sunmak istiyorlar. Evlatlarının isteklerini, güçleri yettiği kadar çabuk gerçekleştirmek istiyorlar. Şöhret de aynı onlar gibi.
Murad’la geçirdiği zamanı, kızı İlayda’yla geçiremedi. 2020 yılında doğan İlayda’sına yeterince sarılıp sevgisini ona veremedi. İlayda, Murad gibi onun mezarını ziyarete gittiğinde babasının resmine bakarak, “Baba kalk evimize gidelim,” diyemiyor. Çünkü o babasını sadece resimlerde görmüş. İlayda, Murad gibi babasını işe uğurlamamış. Çünkü o zaman yeni doğan bir bebekti.
Türkan sık sık, “Ona kendini koru, fazla ileri gitme, az da olsa kendine dikkat et,” söylediğimde böyle cevap veriyordu:
“Canım, bak sen ister misin bu münakaşa Murad büyüyene kadar devam etsin? Ve günün birinde savaş başlasın ve Murad bu savaşta ŞEHİT olsun. İster misin?”
Bu cevaptan sonra, Türkan artık hiçbir söz söyleyemez oluyordu.
Şöhret’in son telefon aramasında ona böyle söylüyor Türkan:
“Bak canımın içi, nasıl ki bizim sana ihtiyacımız var, senin er ve subaylarının belki bizden daha fazla sana ihtiyaçları var. Hiç olmazsa onlar için kendine dikkat et.”
Şöhret’in cevabı çok kısa olur:
“Sen güçlü ol!”
Türkan her an, her durumda sevgili eşinin ona söylediği gibi güçlü olmaya çalışıyor. Bu güç, ona evlatlarını babalarının adına yakışır şekilde büyütmesinde, karşısına çıkan zorluklara göğüs germesinde yardımcı oluyor.
Yukarıda söylemiştim, onların sevgisi bir aşk hikayesidir. Ama yanılmışım, bu aşk, bu sevgi hikaye değil, romanmış, roman…
Şöhret’in ŞEHİT haberini alsalar da, onun naaşının bulunmaması, onun hayatta olduğuna inandırmıştı Türkan’ı. Ama bu beklentinin sonu, Türkan’ın ruhen yıkılmasına neden oldu.
Düğünlerinde Türkan’ı baba evinden almaya gittiğinde, evlatları doğduklarında onları hastaneden almaya gittiğinde arabaları süslediği Azerbaycan bayrağına sarılı döndü Türkan’ına. Bu bayrakla nefes alıyordu. Nereye gitseydi, mutlaka çantasında Azerbaycan bayrağı götürürdü.
Sözleri Baba Veziroğlu’na, bestesi Eldar Mansurov’a ait olan “Çık tren yoluna” adlı şarkıyı çok seviyordu Şöhret. Onun cenazesinin ardından gittikleri zaman, Türkan Hanım kaynından cenazeyi bu şarkıyla getirmelerini rica ediyor. Türkan’ın bu isteği gerçekleşiyor. Şöhret son kez evine bu şarkının sedaları altında geliyor:
“Çık tren yoluna, her akşam sabah,
Çık tren yoluna beni karşıla…”
Karşıladı Türkan’ı onu. Ama onu onsuz karşıladı…
Onun Şöhret’i için son isteği bununla bitmiyor. Türkan Hanım, Şöhret’in çok sevdiği, daha bir melodi, garmon üstadı Aslan İlyasov’un çaldığı “Hayati” adlı dans müziğini ŞEHİTLER Mezarlığına kadar telefonunda Şöhret için seslendirdi.
Şöhret’in bu melodileri duyduğuna inandığı için, onu son mekanına böyle uğurladı:
Hayattan doyamayan sevgilisine “Hayati” melodisini hediye ederek…
ÖZGEÇMİŞ:
Şöhret Şakir oğlu Gasımov, 16 Ağustos 1992 yılında Azerbaycan’ın Gedebey rayonunda doğdu. İlk eğitimini 1998 yılında Sumgayıt Şehri 18 sayılı Ortaokulunda alan Şöhret, 2009 yılında Sumgayıt Şehrindeki Cebrayil rayonu 5 sayılı Ortaokuldan mezun oluyor. Aynı yıl Azerbaycan Tıp Üniversitesi Askeri Tıp Fakültesini kazanıyor.
Şöhret, çocukluktan asker olmayı kendine meslek edineceğini düşünüyor. Yıllar geçiyor, Şöhret ortaokulu bitirip Azerbaycan Tıp Üniversitesi Harbi Tıp Fakültesini kazanıyor. Şöhret Gasımov, üniversiteden başarıyla mezun olduktan sonra Savunma Bakanlığı’nın Yevlah şehrinde bulunan “N” askeri birliğinde görev yapmaya başlıyor. Üç ay sonra Terter rayonunun ön cephe askeri birliğinde görevine devam ediyor.
2018 yılında Şöhret Gasımov’a tabip üsteğmen rütbesi veriliyor. Görevi sırasında örnek bir subay ve eğitimli bir doktor olarak herkesin sempatisini kazanıyor. Askerliği sırasında kendisine birçok fahri nişan ve teşekkür belgesi veriliyor.
Kahraman ŞEHİT, 2-5 Nisan 2016 yılında gerçekleşen Nisan çatışmalarına da katılıyor. Azerbaycan Ordusunun tabip üsteğmeni Şöhret Gasımov, Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin toprakları kurtarmak için 27 Eylül 2020 tarihinde başlattığı 2. Karabağ Savaşı sırasında Terter rayonunun Sugovuşan köyü yönündeki savaşlara katılarak kahramanlık gösteriyor.
İki gün içerisinde birçok önemli görevi yerine getirerek hem tarafsız bölgede hem de savaş bölgesinde yaralılarımızı, ŞEHİTLERİMİZİ tahliye edebiliyor. Son kez 29 Eylül 2020’de Terter bölgesinin Sugovuşan köyü istikametinde yapılan çatışmalarda büyük bir cesaret göstererek üç zorlu görevi yerine getiriyor. Yüzlerce yaralı er ve subayın savaş alanından çıkarılmasına yardım ediyor. Yaralıları savaş alanından tahliye ederken bir düşman tankıyla karşı karşıya geliyor ve hizmet silahıyla onlarla sonuna kadar savaşıyor. O sırada zırhlı araçtaki dört kişiyi kurtarabiliyor.
29 Eylül’de Tabip üsteğmen Şöhret Gasımov ŞEHİT oluyor. Bir süre onun naşını bulamıyorlar. Babasının DNA testinden sonra ŞEHİTİMİZİ bulmak mümkün oluyor. Kahraman ŞEHİT Şöhret Gasımov, 9 Ekim 2020’de Sumgayıt Şehitler Mezarlığında toprağa veriliyor.
Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasına yönelik askeri operasyonlara katılmak ve askeri birliğe verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında görevlerini onurlu bir şekilde yerine getirdiği için Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 15 Aralık 2020 tarihli Kararnamesine istinaden Şöhret Gasımov, ölümünden sonra “Vatan Uğruna” madalyası ve 3. sınıf “Vatana Hizmet İçin” Nişanı ile ödüllendiriliyor.