Sokağın Eteklisi ve Yalnızlık

27 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Yeşil çayırlarda yağmurun bıraktığı ıslaklık sonrası ovaya çöken sis bulutunu, güneşin ilk ışıkları sadece daha belirgin kılıyordu. Sis bulutunun altında gözle görülebilir yoğunlukta bir yeşillik, ufuktaki sis perdesinde erise de bütün manzaraya yine de hâkimdi. Ovanın düzlükte uzayıp giden yeşilliği öyle geniş bir alana yayılmıştı ki sanki sonsuzluğa doğru uzanıp gidiyormuş hissi veriyordu.

Böyle bir yerde yalnızlığın çaresizliği, şehirlerdeki yalnızlıktan çok daha acımasızdı. Bir kere gözün sayabileceği şey sayısı çok azdı. Sesten yoksunluk da öyle… Bir şehir alışkını için burada zaman, saatten sıyrılmış gibiydi. Arabalar geçmiyor ve sesleri duyulmuyordu. Gözü okşayabilecek bir kadın yürüyüşü yoktu. Ova yalnızı eğer bir kadın olsa bu defa bir erkek yürüyüşü olmayacaktı. Evler, kapılar, pencereler, sokak hayvanları yoktu. Telaş henüz buraya uğramamıştı. Sevap ve günahın fiili bir ortam bulması imkânsız değil fakat zordu. Yeşil kubbe altında gümüş renkli bir aşk ancak hayal edilebilirdi ve sokağın eteklisi buradan asla geçmezdi.

Hatıraların yoğun bir biçimde hatırlanabileceği ama… “Mazisiz bir hayatla geçinemem.” diye iç geçirdi. Burası hikâyesizdi ve belki de en acımasız yanı buydu. Elinde siyah şemsiyesiyle ve siyahlar içindeki varlığıyla kendini özel kılan biri kimsenin kapısını çalmazdı. Kapı da kimse de yoktu ve sokak hayvanlarının şehirlerin ruhunda ne kadar önemli bir yer edindiği ya da sadece martıların bile bir şehrin ruh iklimini anlatmaya yeterli olduğu artık düşünülebilirdi. Hiçbir zaman “Velhasıl İstanbul martıdan ibarettir.” denmemişti. Bursa sudan ibaret olduktan sonra bu manzara karşısında İstanbul için de böyle bir cümle düşünülebilirdi.

Konstantin şehri olduğunda ısrar edilmesine ve adının oradan geldiğinin düşünülmesine burada itiraz edilecek kimse yoktu. Aslında bu ihtiyar şehir Konstantin’den önce de vardı. Kazı bulguları birçok şeyi anlatıyordu. Üstelik şehre isim yakıştırma konusunda formül de basitti. Stan-polis yazıldığı zaman görülüyordu ki şehirlerin şehri demekti. Şehirleşme medeniyet ifade ediyorsa ki öyleydi; İstanbul medeniyet merkeziydi. (Hayır, Bursa sevdalısı olmak başka bir konu… Hem Paris’i Roma’yı gördük de mi âşık olmadık! Görmüş olsaydık da sonuç değişmezdi.)

Vaktiyle büyük atalardan biri Ötügen Ormanı’ndan çıkmamamızı söylemişti. Çıktık ve İstanbul’u kendimize muhatap ettik. Kader el verseydi Viyana’yla da muhatap olmaya yeterince hazır ve müsaittik. O türlü şeyler işte.

Çınarda öten bir bülbül yoktu; çünkü çınar yoktu. Çınarın olmadığı yerde ise ıhlamur zaten olmazdı. Hiç olmazsa bir meşe de mi olmazdı? Aşk için bir meşenin gölgesi de yeterdi. Pekâlâ, bir meşe gölgesinde de sevgilinin bakışlarına dokunulabilirdi. (Hem vaktiyle bir armut gölgesinde, sıcak bir yaz günü sevgiliyle oturmamış mıydın, Pazarköprü’ye giden yoldaki kuyunun yakınında bir yerde?)

Islak ovada şimdi ne olacağını düşünmekse gereksizdi. Olacakla öleceğe çare olmadığını çok defa duymuştu. Yokluk acımasızdı ve burası yokluğun varlık bulduğu yer gibiydi. O vardı! Bir gün bize gelmişti. Saçları uzun ve dalgalıydı. O gün nasıl seyrettiysem saçlarını; hayatımda sular bir daha durulmadı ve o hiç olmadı.

Bir mantar buldu. Üzeri beyaz, altı şeker pembeydi. Eğilip kopardı. Uzun süre elinde gezdirdi ve kokladı. Bildik bir kokuydu ve tamamıyla çocukluğunu anlatıyordu. O masum ve güzel zamanlara biraz daha dokunabilmek için tadına bakmak istedi. Üzerindeki zarı soyup bir ısırık aldı. Dokunmuştu. Sokağın eteklisinden daha eski bir zamana gitmişti. Bir zamanda yolculuk hikâyesi ancak bu kadar keskin, sert ve acımasız olabilirdi.

Kader falan bahaneydi ve asla teselli etmemişti. Mantar toplamaya başladığı yıllardan sonra tanıdığı sokağın eteklisini kaybetmeyebilirdi ve bu defa rastladığı bir papatya tam da o zamana dokunuyordu. Sokağın eteklisi bir mevsimdi. İnsan ömrünün görebileceği en güzel mevsim… Masal kokulu bir aşk mevsimi… Hiç bitmeyecek sanmıştı. Çiçeklendi fakat meyve vermedi.

“Bitmemeliydin ömrümün en güzel mevsimi; asla bitmemeliydin.”

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version