Yıllar öncesindeki kendime rastladım dün,
Hani daha seninle olan bana…
Gözlerinde başka bir ışık vardı,
Daha bir çocuktu,
Daha bir umut dolu,
Kendi güçlü hissediyordu…
Konuştuk biraz…
Sonra sordu:
“Olamaz mıydı?
Tek bir şans bile yok muydu?”
Daha olgun gözlerim devrildi,
Daha yorgun boynum çevrildi:
“Yine de vazgeçme” dedim.
“Her masal inanabildiğin yere kadar gerçektir!”
Sadece bir yazı öncesinde bir tweetten ilham alarak yazdığım romandan bahsettikten sonra yukarıdaki şiirden ilham alarak da bir roman yazmam kimseyi şaşırtmayacaktır sanırım. Ayrıca bu sefer telif sorunu yok çünkü şiir de benim şiirim. 🙂
Hadi, biraz romana geçelim. Belki fark etmişsinizdir, şimdiye kadar tek kelime ile biten roman isimlerinin acısını bir kerede çıkartmak derdine düşmüşüm ama çok garipsiyorsanız kısaca “S11YA” da diyebiliriz.
Son zamanlarda alıştığım gibi yine asıl karakterlerden birini “Labirent”in yan karakterlerinden aldım. Ya da kronolojik olarak bakarsak bizim hikayemizin başı ve sonu arasında 11 yıl olduğu için “Labirent” hikayenin ortasında geçiyor da diyebiliriz.
Kahramanlarımız geleneksel Yalın şarkıları gibi bir yaz gününde ilk kez göz göze geldikleri kafede karşılaşırlar ve erkek kahramanımızın “bu yolu beraber yürümeleri gerektiği” beyanı üzerine tanışırlar ama kadın karakterimiz açıkça telefon numarasını vermek yerine eski zamanlardaki gibi randevular vererek ilişkilerini devam ettirirler. Ta ki ani gelen bir haberle tatili aniden son buluncaya kadar. Böylece bir anda dünyada en çok iletişim kurmak istedikleri kişilere ulaşamadan 11 yıl geçirirler. Erkek karakterimiz gözlerini her girdiği mekanın kapısında bırakarak yas tutmanın beş aşamasını da dibine kadar yaşarken kadı karakterimiz acısı onu yakalamaması için neredeyse hiç durmadan koşturmuştur.
Peki, bu sefer mutlu son yaşandı mı? Ya da şiirdeki gibi gerçeklerden biraz kopukluk oldu mu? Ya da bunlar hepsi belli bir iskelet üzerinden oturtulup hikayenin dört kahramanı gözünden hikaye anlatılıp size de istediğiniz kişileri istediğiniz sırayla okuma şansı sunuldu mu? Bunların cevabını ya zamana bırakarak alırsınız ya da alamazsınız ya da yazara hemen ulaşıp romantik başlayıp bilim kurgu tadında biten hikayeyi bir an önce okumaya başlayabilirsiniz 😉
Araya hemen küçük bir hikaye koyarak geçişi yapayım. Bir kızılderili beyaz adamla ata biner ve dörtnala giderler, derken Kızılderili bir anda durur. Beyaz adam şaşırır ve sorar, neden bekliyoruz? Kızılderili yanıt verir, “çok hızlı gittik, ruhlarımız geride kaldı.”
Günümüz dünyasında da gerçekten dörtnala gitmiyor muyuz? Oysa harcadığımız ya da kazandıklarımızı hesaplayabilmek için bir başlangıç ve bir bitiş tarihi koymamız gerekiyor. Tam bu yazının içeriğini düşünürken bir arkadaşımın sosyal medyasında beş yıl önce kendisine attığı epostanın hissettirdiklerini paylaşmıştı. Tabii ki bu saatten sonra siz de seneler önce kendinizle karşılaşsanız neler olacağını düşünmeye başladınız bile. O zaman ben de hemen kendimi öne atarak 5,10 ve 20 seneki hallerimden birkaç cümle ile teşvikimi arttırayım…
5 yıl önceki benden…
Evet, özetleyecek olursak beklentilerimi karşılamışsın ama yani o kadar… Şöyle ki; zaten evliydin ve çocuk fikrine uzak değildin şimdi 2 yaşında bir kızın var. Bir gün ev almayı düşünüyordun, onu başarmışsınız ama kendi taksitini ayrı peşinatının taksitini ayrı ödediğini düşünürsek ev için bankayla sürecek bir ortaklığınız var gibi… İşinde zaten imkan olmadığı için yükselmemişsin şu anki idealistliğini biraz kaybedip başka konulara yönlendirmişsin. Zaten bütün hayal kırıklıklarını göze alıp ilk kitabını bastırmıştın, şimdi ilk üçlünün basımını da bitirmişsin. Aklındaki birçok düşünceyi de yansıtmışsın ama cevap alamamışsın. Belki de en çok burada bir sürpriz yapmanı beklerdim ama karamsarlığımız bizi yanıltmamış. Olsun en azından bir adım atmışsın. Ve evet, hayat bazı en yakın arkadaşlarınızla aranıza mesafeler koymuş ve pandemiden sonra bile tahminimden daha yalnız kalmışsınız…
10 yıl önceki benden…
A, evlenmişsin, bir de kızın olmuş! Helal valla! Bu aralar bütün ümidini kaybetmiş ama kendinle de barışmıştın. Böyle bir hayatı sürmekten pek gocunmayacak gibiydin. Arabanın borcu biteli çok olmadı, bu sefer de ev borcuna girmişsin. Eğer evlenmezsen düşünmüyordun ama madem evlendin sanki bitirmen gerekmez miydi? Neyse… İş hayatında üstüne aldığın fazladan sorumluluklar için gerçekten o kadar cezalandırıldın mı ki? Yoksa geri adım atacak kadar idealistliğini kaybetmiş olamazsın değil mi? Ve kitaplarını bastırmışsın ama pek de bir tanınırlığın olmamış, eğer bir ışık görmüyorsan o yola hiç çıkmayacaktın sanki? Ne oldu? Bir taviz daha mı? Yoksa yolun yarısı denilen yerde kapıldığın bir ölüm korkusuyla geriye bir iz bırakma çaresizliği mi? Ve evet, hayatınız gittikçe kalabalıklaşması gerekmez miydi?
20 yıl önceki benden…
En başta en sonda söyleyeceğim şeyi söyleyeyim; çok şükür! Yani şimdi seni buhranlara sürükleyen gelecek korkusuna o kadar gerek yokmuş. En azından çok bekletmeden bir işi girmişsin. Evet, devlet ama yani hiç yoktan iyidir. Ve evet, gönül devamlı ar-geleri takip edeceğin ve içinde yer alabileceğin bir sektör ve şirkette yer almak isterdi ama maddi olarak kendi ayakların üstünde durabilmen de ülke şartlarında yeterli gibi. Hem kim bilir, belki yeteri kadar tecrübe kazandıktan sonra yeni bir şeyler bulur ve bir iz bırakırsın, maç hala devam ediyor… Evlilik ve çocuk işinde biraz ağır kalmışsın sanki, öyle renkli bir bekar hayatın olmayacağını bildiğin için yarısı kadar zamanda buraya kadar gelirsin diye düşünmüştüm ama bu işler kader-kısmet, önemli olan doğru insanı bulmuş olman… Belki iş olayını çözemesen buraya kadar da gelemeyecektin? E arada da çok boş kalmamışsın; önce kendini geliştirmek için kurstan kursa koşmuş ondan sonra da uzun sayılacak bir gönüllülük; fena değil… Ve sürpriz üzerine sürpriz, şiirler devam etmiş hatta o kadar vazgeçilmiş ki bir öykü, üç roman kitabı basılmış. Yani yazabilmen ayrı sürpriz zaten de bir de basılmış… Daha kenarda da 5 roman daha varmış. İyi bari boş durmamışsın. Tabii tatmin edecek kadar insanlara ulaşamamışsın ama orada suç artık sende değil yani biraz da seni anlamayan insanlar kaybediyor…
Evet, bir anda kendimi bıraktığımda böyle yüzleşmeler yaşadım. Sanki biraz maddi durum üzerinde durmuşlar ama evet, o da önemli; en önemli konu değil ama önemli… Siz de mutlaka bu vesile ile birkaç geçmiş zamanınızla yüzleşin. Niye mi? Bence en önemli nokta şu ki belki de bundan 5, 10 veya 20 yıl sonraki kendinize anlatacağınız bazı şeylere başlamanın vakti gelmiştir! Hem burada beklerken belki ruhlarınız da size yetişmiştir ve yepyeni bir hevesli ruh hali ile yeni bir yola çıkarsınız. Ne demişti kahramanımız:
“Belki de bu yolu beraber yürümeniz lazım!”…