Boş sokaklarda koşarcasına ve kendi ayak sesinden bile ürkerek ilerliyordu. Simsiyah saçlarını acele bir topuzla kıstırmış, yağan yağmura aldırış etmeden incecik bir hırkayla atmıştı kendini sokağa. Tek isteği vardı; evine ulaşabileceği son otobüsü kaçırmamak.
Durağa yetişince nefes nefese bindi otobüse. Otobüs şoförü, ağzı kulaklarında, eşinin yeni doğum yaptığını ve dört kız çocuktan sonra gelen oğlanın heyecanını anlatıyordu, arka koltuktaki yaşlı kadına. İki sıra arkaya oturup usulca başını cama dayadı. Gözlerini sımsıkı kapatarak yaklaşık yarım saat önce yaşadığı her şeyin korkunç bir kâbus olmasını diledi.
Peki şimdi ne olacaktı? Evine gittiğinde bitecek miydi, yoksa başlayacak mıydı bu hikâye!..
Gözleri birden ellerine takıldı. Hakan’ın evinden çıkarken, hırkasının cebine sokup ta neredeyse hiç çıkarmadığı ellerine… Yumruğunu sıkmış, kırılan tırnakları etine batmış, kanıyordu ama hiç acı hissetmiyordu. Hakan’ın canı acımış mıydı peki?
Attığı o acı çığlık hâlâ kulaklarını tırmalıyor ve kendinden tiksinmesine sebep oluyordu. Hakan, ellerini yüzüne kapattığı an, iki yılın intikamını aldım diye düşünerek fırlamıştı evden.
Leyla!.. En yakın arkadaşlarından biriydi üstelik. Evlenmeyi düşündüğü adamla birlikte olan Leyla. Aslında Hakan’dan önce onun yüzüne geçirmeliydi tırnaklarını.
Şoförün ona seslendiğini üçüncü tekrardan sonra duyabilmişti.
“Efendim, bir şey mi söylediniz?” Şoför ve yaşlı kadın ona bakarak gülümsüyordu. Kadın: “Ah, gençlik, aklı kim bilir nerelerde seyrediyor? Bedeni burada ama kendisi yok.” Şoför koca göbeğini titreterek kahkaha attı. “Senden ve bizden başka kimse yok otobüste, küçük hanım.” Gamze etrafta gözlerini hızlıca dolaştırdı. “Kusura bakmayın, ne demiştiniz?” Otobüsün sağ şeritte durduğunu fark edince telaşlandı. Şoför, az ilerde zincirleme bir kaza olduğunu söyledi. Evine varmak isterken şimdi de yolda kalmıştı. Saatine bakmak için bileğini yokladı gözleriyle ama yoktu. Hakan’ın evinde kalmıştı! Kadın, etrafta kulakları tırmalayan ambulans ve polis sirenlerine aldırış etmeden, konuşmasına devam ediyordu. Gamze, gözlerini kadının buruşmuş ama sevimli yüzünde gezdiriyor, becerebildiği kadar gülümseyerek dinlermiş gibi yapıyordu.
İkisinin mahalle kahvesinde oturmuş, çay içer gibi rahat olması, Gamze’yi iyice germişti. O anda otobüse bir polis bindi. Kadın, kendisinden hiç beklenmeyen bir çeviklikle otobüsün arkasına fırladı. Gamze korkudan donakalmıştı. Yaşlı kadın, elinde sımsıkı tuttuğu market poşetine birkaç parça eşyasını koymuş ve huzur evinden firar etmişti. Polisler her yerde onu arıyordu ve sonunda yakalanacaktı. Poşette sadece eşyaları değil, oda arkadaşı Gülsüm’ün “ölümlüklerim” dediği iki bilezik ve bir çift elmas küpe vardı. Otobüsten polis eşliğinde inerken, eksik dişlerini göstererek gülüyordu. “Ölmeden önce benim de bir anım olsun, televizyonlar beni göstersin istedim.” deyince Gamze ve şoför istemsiz bir şekilde kahkahayı bastı.