Sonbahar: Hüzün ve Renklerin Dansı

43 Görüntüleme
2 Dak. Okuma

En sevdiğim mevsim sonbahar. O nedenle doyasıya sonbaharı yaşarım. Yeşilden kırmızıya, sonra sarıya kartpostalları andıran sahneler benim için ne müthiş bir sanatsal terapi… Tüm bedenimle ruhumla soğuk havanın tenimi ısırmaya başladığını hissettiğim anlarda hüzünlenirim ve “Sonbahar en güzel renkleriyle geldi” galiba diye düşünürüm.

Sonra dünyanın hüzün dolu hallerini seyre dalarım… Ve tabiatın doğal seslerini dinlemek için her an bir fırsat kollarım. Orta yaşlı yarim, sonbaharım benim. İnsan her şeyden çabucak sıkılıyor, biliyorum… İnsanın yenilikçi bir çaba içinde bir canlı olduğunu fark ettiğimde, biri bana darılmış, küsmüş, umursamaz oluyorum… Bir anlam da beni öfkelendiren her şeyi bu tavrımla öfkelendiriyorum. Yenmek istiyorlar beni… Yenilmiyorum…

Mevsimler ise insanların ihtiyaçlarına binaen, dünya sahnesinde, kendi mizaçlarına göre, değişkenlik gösteriyor ve kendi tabiatlarını doğal olarak sergiliyorlar. “Ben bilinmek istedim, insanı yarattım” sözleri aklıma gelince, her yerde onu arıyorum.

İnsan inancının bilgisine rağmen, inandığı değer yargılarını bile değiştirmeyi seviyor. Değişikliği seviyor. Durağan, durgun, aksiyonu olmayan, ne olayı ne de, insanı seviyor, ya da yanında olmak istiyor. Öyle mutlu, öyle heyecanlı bir aşkla, bu yaşamı, tüm ihtişamıyla ancak kucaklayabiliyor. “Neden” diye sormuyorum bu yaşlı dünyaya, “Dört mevsim niye değişiyorsun?” Her mevsim ayrı bir güzel ama, biliyorum, hüzün rengi sonbaharım, seninle kırk renge boyanıyor kainat.

Derler ki, Tanrı insana bir giz gizlemiş, insan ise bu gizi hep dışarıda arar dururmuş. Bilemezmiş… Eksik gedik, ne varsa, hüzünle sonbahar ona, o yanlarını hatırlatıyor. Ve böylece ruhsal kapılar açılıyor tek tek, insana ait sorunlar, sonbaharda, renkler soldukça, artıyor.

İnsana yokluğu, sonlu olan her bir şey hatırlatıyor… Yokluğun varlık bulabilmesi için, eminim ki, tüm canlıların küllerinden yeniden doğması gerek.

İnsanın yitik yanını içsel arayışı, zorluklar karşısında doğal bir kanun gibi görünüyor… Boş yere mi geldi gidiyor insan bir bilinmeze… Yiten her şeyin arkasından hüzünlenmesi… Sabahlara kadar ağlayıp, ezanla teselli, tek sığınılacak limanı hatırlatan bu ses…

Bulanık aynalarda kendin… Tıpkı bir garip yolcu gibi, cennetteki yaşam ağacının yasaklı meyvesi, dünya gemisinden karaya hasret…

Sonbaharım, hüzünlü mevsimim. Bana hep hatırlat kendini emi.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Danışman
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version