Sosyal Medya ve Tembelleşme

Osman Aydoğdu 214 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Herkes yarın ölecekmiş gibi yaşa der kendi kendine. Esasında, yaratılanlar arasında bir gün dünya denen keşmekeşten göçüp gideceğini bilen tek varlık insandır. Biliriz bilmesine ama bir o kadar da enteresandır ki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ederiz.

Farkında mısınız? Sürekli bir telaşımız var. Son yıllarda hiç duydunuz mu insanların birçoğunun “24 saat yetmiyor artık bana” diye dert yanmalarını? Ben birçok kişiden duyar oldum. Zaman mefhumunun varlığından bu yana yetiyordu da ne oldu 24 saat yetmez oldu? Tembelleştiğimizden olabilir mi acaba?

Tembelleşme üzerine birkaç örnek vererek sıkıntının nerede olduğunu görelim hep beraber. Kitabını okumak yerine maksimum iki saatlik filmini izlememiz, iki adım ötedeki markete giderken bile yürümek yerine arabayla gitmeyi tercih etmemiz en sahici ama bir o kadar da acı örnekler maalesef. Şimdi diyeceksiniz ki “E tamam işte bunlar zaman yönetimi. Bunlar ile zamanın yetmemesinin ne alakası var.” Çok alakası olduğunu ilk örnek üzerinden açıklayayım. Kitabını okumak yerine filmini izlediğimizde evet çok büyük bir zaman kazanımı sağlıyoruz ama kazandığımız zamanın değerini biliyor muyuz? Nasılsa kaç yüz sayfalık kitabı okurken harcayacağım zaman yerine iki saatlik filmini izledim. Hadi şimdi de filmi çekilmemiş bir kitap alıp elime okuyayım demek yerine eğer sosyal medyada faydalı veya faydasız içeriklere boğulup kalırsak, zamanı yetiremiyoruz. Belli bir süre sonra yapılan bu aktivite önce alışkanlık daha sonra da bağımlılık hâline geliyor.

Evet, aslında değinmek istediğim konu ölümün var olduğunu tekrar hatırlatmak değil. Çağımızın bana göre en büyük hastalığı hâline gelen sosyal medya bağımlılığı. Bu yazıyı okuyan herkesin batırması gereken kocaman bir çuvaldızdan bahsediyorum. Beyinlerimiz uyuşuyor, farkında mısınız? O kadar uyuşuyoruz ki belli bir noktadan sonra ne izlediğimizi bile kavrayamıyoruz ama, tırnak içinde, “kaydırmaya” devam ediyoruz.

Bu yazıyı okuduktan sonra bağımlılıklarınızdan bir anda kurtulamayacaksınız. Adı üstünde bağımlısınız çünkü. Yoksunluk hissettiren her şeye bağımlılık denir. Birden kurtulabilen, gıpta ile baktığım insanlar… Size bir diyeceğim yok. Ama birden kurtulamayanlar için önerilerim var. Sosyal medya kullanımı için günlük süre belirle. Mesela günde yarım saat. En az bir hafta belirlediğin süreyi kesinlikle aşmama iradesi göster. Bu 7 gün sonunda hayatında birçok şeyin değiştiğini kesinlikle fark edeceksin. Örneğin daha erken yatacak ve daha erken kalkacaksın. Üstelik dinlenmiş olarak kalkacaksın. Çünkü beynini uyuşturan bağımlılığın artık beyninin tolere edebileceği seviyede olacak. Boyun ağrıların azalacak, gözlerin dinlenecek, baş ağrıların en aza inecek… Kısaca, hayatın düzene girecek ve 24 saat yetecek.

Yettiğinde ne olacak biliyor musun? Anı yaşayacaksın! Tembellik etmeyeceksin. Yeni yerler görmek isteyeceksin. Üstündeki ölü toprağını atacaksın. Ailenle, eşinle, arkadaşlarınla daha fazla vakit geçireceksin. Elinden telefonu bıraktığın zaman hayatın müşterek olduğunu hatırlayacak ve yardım edeceksin. İnsan insana muhtaç. Senden yardım bekleyen etrafında çok insan var. Kapitalizmin suni mutlulukları seni bağımlı yapana kadar… Sonrası derin bir mutsuzlukla oluşan depresyon, depresyonla birlikte ortaya çıkan işe yaramazlık hissi. Hayattaki mutluluk mülk değil, alınıp satılmaz. Mutluluk kazanılır.

Hasılı;

Hayatın içerisinde yaşanılan olumsuzlukların ortaya çıkardığı duygularınızı sosyal medya bağımlılığı ile uyuşturmayın. Çünkü hiçbir duygu uyuşturulmamalıdır. Duygular, ne sebepten olursa olsun yaşanmalıdır. Eğer duygularımızı yaşamayı öğrenirsek, yaşamaya başlarız. Duygularını hiçbir zaman uyuşturma!

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version