Sosyolojik konulara karşı her zaman meraklı olmuşumdur. Gözlemlemeyi ve araştırmayı seven biri olarak bulunduğum sosyal hayatın içerisinde birçok alanda kendimce gözlemler, analizler, değerlendirmeler yaparım. Hatta 2 ay önce İstanbul Üniversitesi AUZEF Sosyoloji lisans bölümüne kaydoldum fakat kitap okuyarak, gözlemleyerek, araştırarak da bu bilgileri, hatta daha fazlasını edineceğimi düşündüm ve bıraktım.
Yıllardan beri gözlemlediğim bir konu üzerine yazmak istedim bu ay. Eğitim, network, ticaret gibi iş ortamlarının içerisinde uzun zamandır bulunuyorum. Bilhassa eğitim ve network alanında hemcinslerim ile birlikte çalışıyorum çoğunlukla. Son yıllara baktığımızda baba mesleği olan ticarette de kadın sayısının arttığı açık bir şekilde görülüyor.
Çalışma hayatına yeni başladığım dönemlerde pek sosyal biri değildim. Evden okula, okuldan eve gider, cumartesi günleri de az sayıda olan arkadaşlarım ile buluşurdum ya da mağazamızda dururdum. Düğünü derneği de pek sevmeyen biri olarak okul benim için en sosyal olduğum yer hâline gelmişti.
Zamanla kültür sanat, siyaset, ilim, vakıf alanlarında çevre edinip sosyalleşince, bunların yanında okumayı ve yazmayı da seven biri olarak haftanın 5 günü sabahtan akşama çalışmak beni yormaya başlamıştı. Son çalıştığım iki kurumun yöneticileri ile konuşup haftalık ders saatlerimi yarı zamanlı yapmalarını rica etmiştim ve sağ olsunlar kabul etmişlerdi. Böylelikle hem sosyal faaliyetlerime katılabiliyor hem de çok fazla yorulmuyor, evime de vakit ayırabiliyordum.
Çalıştığım kurumlarda emeklilik yaşı gelip de emekli olmayan arkadaşlar, yöneticiler oldu. Kendilerine niçin emekliye ayrılmadıklarını sorduğumda hep şu cevapla karşılaştım: “emekli olayım da hep evde mi oturayım!” Bu cümle şu anlamlara geliyordu; Kadınlar çalışacağım derken evlerinden uzaklaşmışlar, soğumuşlar. Evde bir gün dahi durmayı hapis olarak görüyorlar. Pek bir sosyaliteleri, etkinlikleri, çevreleri ve yapacakları şeyler yok ya da çok sınırlı..
Bu ne kadar acı bir durumdu. Bir kadın evinden çok dışarıyı seviyorsa, tek sosyalleştiği yer iş hayatıysa ve yapacak başka şeyleri yoksa burada bir problem var demektir. İşe bağımlı hâle gelmek, yöneticiler için sürekli emir verme ihtiyacı duymak, bunu evde de uygulamak benim açımdan klinik bir vaka..
Biz kadınlar öncelikle evimizi, yuvamızı sevmeliyiz. Kapitalizmin bize dayattığı gibi ev işi yapmak kölelik değil sevdiğimiz bir şey olmalı. İş hayatında bulunsak da bulunmasak da bu bizim sosyalliğimizi etkilememeli yani çalışmadan da pekâlâ sosyal olabiliriz. Günlük ibadetlerimiz zaten zaman alan ve bununla birlikte huzur veren etkinliklerimiz.
Ayda ya da 15 günde bir yapılan günleri iple çekmek yerine onunla birlikte konferanslara, vakıf etkinliklerine, kurslara, eğitimlere, ilim meclislerine katılarak hem sosyal olup hem de kendimize, memleketimize, ümmete, insanlığa faydalı şeyler yapabiliriz.
Ama tabii ki bunları enayilik, boş iş olarak görenler, el becerisi olmayanlar kendini işe bağlayacak, arada bir de günlere düğünlere giderek kahve story’si paylaşacak ve sosyal olduğunu sanacak..
Allah (c.c) her ânımızı dolu dolu, faydalı şeylerle geçirebilmeyi bizlere nasip etsin İnşAllah..