İnsana dair yazılmamış ne var bilmiyorum..
Hırsları, öfkeleri, özlemleri, tutkuları, aşkları, sevinçleri, korkuları, acıları… Zaman ve mekan değişse de; özünde aynı duygularla yoğruluyor, pişmeye çalışıyor insan. Pişemeyen “çiğ” kalıyor. Ben buna “kendini gerçekleştirememe” diyorum.
Var olma amacını bir kez dahi sorgulamamış, o sancıyı hissetmemiş, “Hangi misyonla yeryüzü sahnesindeyim?” diye merak etmemiş bir insana neyi nasıl anlatalım, nereden başlayalım bilemiyorum..
Mısır püskülünü bile bir amaca hizmet için yaratmış olan Allah, acaba benimle/bizimle neyi kastetmiş olabilir?
Kendisini anlamlandıramayan insanın dünyası da anlamdan yoksun kalıyor.İnsan “anlamı” bulamadığında, ya bir tükenmişlik yada boşvermişliğe sürükleniyor. Ve daha acısı savrulup giderken bundan keyif aldığına bile inandırabiliyor kendini. Çünkü insan en çok kendini kandırır! Oysa kendi anlamını keşfeden, varlık sahnesindeki manasını idrak eden kişi, yaşadığı her durumda perdeleri aralıyor ve kendini gerçekleştirme sürecinde yol alıyor. Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ı anlam arayışında kaybolanlardır!
Sevgili Okur, anlamı bulan; herkese ve her şeye rağmen tutunuyor! Yorulduğunda, dinlenip devam ediyor, düştüğünde silkelenip kalkıyor..
Hayatın getirdiği sevinçlerin, hüzünlerin, acıların, kazançların yada kayıpların içindeki dersleri gördüğümüzde; bize neleri öğrettiklerini fark ettiğimizde, o vakit işte buluyoruz asıl ihtiyacımız olanı.
Bir çaresizlik; o çaresizliğin sizde uyandırdığı farkındalıkla anlam kazanıyor ve katlanılabilir hale geliyor.
Bir sevinç, huzur, mutluluk; içinizde anlamlandırdığınızda sürekliliğini koruyor.
Dostluklar, evlilikler, aşklar; anlam yüklediğiniz, kadar varlıklarını sürdürüyor.
Hayatımızın içindekileri anlamlandıramadığımızda tüketiyoruz.
Kendimizi anlamlandıramadığımızda ise tükeniyoruz..
Bir anlamla buluşturamadığımız her şey soluyor Sevgili Okur; eksiliyoruz..
“Yaşamın anlamı yitirildiğinde, hayatını kaybetmek güç değildir. Anlam koptuğunda yaşam tehlikededir” diyor psikanalist Julia Kristeva..
Hayat insana verilmiş en güzel hediye, insan da hayatın içindeki en görkemli mucize.
Kendi var oluşunun ciddiyetini idrak edebildiğinde, tüm zaaflarına rağmen; bir yanıyla aciz gibi görünen, çok ama çok güçlü bir varlık insan.
Nietzsche’nin de dediği gibi, “Yaşamak için bir ‘nedeni’ olan kişi, hemen her ‘nasıla’ dayanabilir..”
Sebepsiz ve amaçsız hiç bir şeyin olmadığı bu alemde, karşılaştığı her durumda, kendini ve yaşamını anlamlandırmak insanın en soylu direnişi..
Aradığımız huzur bu soylu direnişte saklı..
anlam yüklü bir makale olmuş ,elinize emeğinize sağlık, rabbim muhaffak kılsın.
?
Merhaba Sevgili Yazar,
Yazınızı okurken kendimi gördüm. Dejavu gibi geldi… Sanki tüm duygularım, tüm hislerim emilmiş ve yazıya dökülmüştü… Gerçekten yaşamda anlam bulamayan biri olarak çok anlamlı ve güzel bir yazı olmuş. Bazen bizler tutunamayız çok doğru, ama tutunamayacağımız için değil bu…Neye elimizi atsak göz yaşı… neye elimizi atsak Menfaat… Çıkar…Öfke…Eziyet…Başkalarını mutlu etme çabası…Belki de tutunacak çok bir şey kalmadığından… Belki de bu yüzden insanların metaverse tarzı dünyalara kayışı…Acaba gerçek bir dünya arayışı mı? Kime göre gerçek? Kime göre yalan? Yaşam!!!
Evet çok doğru “Ölmüyorsak bu bizim en soylu direnişimiz!”
?
Bu yazı bir kitapta olsa, belki birçok cümlenin altını çizmek gerekirdi ama sanırım, şu cümlenin altını kırmızı kalemle çizerdim. “Bir çaresizlik; o çaresizliğin sizde uyandırdığı farkındalıkla anlam kazanıyor ve katlanılabilir hale geliyor” Evet, bu bir terapi cümlesi. Kalplere iyi gelen yazılarınızın, devam etmesini diliyoruz.
?