“Parayı ağaçlardan toplamıyoruz.”
“Ak akçe kara gün içindir.”
“Parayı veren düdüğü çalar.”
“Para parayı çeker.”
Para, para, para… Napolyon bunu demiş mi, dememiş mi tartışmalıyken; ABBA’nın, zenginin dünyasında mesele olmayan parasını anlatan “Money Money Money” şarkısı da bir yanda çaladursun. Gelin, size temel para idaresi ya da yönetiminden (İngilizcesi: basic money management) bahsedeyim izninizle. Yok yahu, finansal okuryazarlık, hisseler, borsa, yatırım, bitcoin gibi havalı ve karmaşık terimler kullanmayacağım. Dümdüz ev ekonomisi. Bütçe denkleştirme. Tasarruf. Para biriktirme. Tutumluluk diyeceğim.
Biz bunları okulda öğrendik mi Allah aşkına? Tüm ders boyunca atkı ördüğümüz ev ekonomisi dersimizi hatırlıyorum hayal meyal. Orada, tatlı bir hocamız bize tutumlu bir ev idaresinin nasıl olması gerektiğine dair değerli ipuçları verirdi. Düğme dikmek, çorap yamamak, etek teyellemek deyip geçmeyin. Bunlar günümüzde hayat kurtaran deneyimler. Günümüzde musluk tamir etmek, matkap kullanmak, çamaşır makinesinin tamburu dönmüyorsa ne yapmak gerektiğini bilmek kritik önem taşıyor. Zira bunlara zanaat mı, sanat mı demek gerekir emin değilim ama YouTube’da nasıl yapıldığını bulamadığınızda tamirat işleri pahalıya patlıyor. Tabii ki renove etmek, tamir etmek neredeyse unutulmaya yüz tutmuş konseptler. Tıpkı banka kumbaraları gibi. Çocukken hepimizin birer tane vardı hatırlarsanız. İçine bayram harçlıklarımızı doldurur, o çok istediğimiz oyuncağı almanın hayaliyle her gün şıngır şıngır sallardık hani.
Joan Sotkin’den daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim. Ona göre para her zaman insanlarla ilişkilidir ve para akışı enerji akışına benzer. Yani para aslında nötr bir kavramdır. Ona anlam veren, bizim onunla olan ilişkimizdir ve paraya dair bugünkü davranışlarımız, çocuklukta bizde köklenen inançlardan ve alışkanlıklardan kaynaklanır.
Kredi kartımıza sarılıp “Ama bunu hak ediyorum!” diye aldığımız her meta, aslında duygusal boşluğumuzu simgeliyor. Ay sonunda ekstre gelince asılan yüzümüz utancımıza tekabül ediyor. “Temassız var mı?” sorusuna uzattığımız bankamatik kartımız, avcumuzun içinden kayıp giden kontrolümüz. Çevrimiçi alışveriş platformlarında ucuzluk kovaladığımızda rekabetçi ruhumuz öne çıkıyor. “İncelediğiniz ürün, 2300 kişinin daha sepetinde. Kaçırmayın!” Muhteşem Eylül fırsatları, harika Cumalar, bombastik kampanyalar ve kapısında kuyruk olduğumuz teknoloji marketler… Üç kuruşluk paçavralar için gözümüzün yaşına bakmadan gözlerimizi pörtleterek birbirimizin adeta gözünü oyduğumuz indirim günleri; New Age öğretileri ve avuntularıyla parayı çağırdığımız numeroloji safsataları…
Sanırım, geç de olsa büyüklerimin tavsiyesine uyup paramın kıymetini bileceğim. 🙂 Zira yeni dünya düzeninde çeldirici o kadar çok ki testi, daha suyu dolduramadan kırılıyor.