Kalp isyana gelmeden, dil uyuşmadan, hal yoluna bakmak mı lazım?
Hayatın getirdikleri koynumuzda yaraya dönüşmeden, gidenler gelmeden fark etmek mi lazım?
Kalan halini bilmeden, sarhoşken kelimeler uyandırmak mı lazım?
Yazılar coşmuşken, harfler hücum etmişken dile, boğazdan geçmeden susturmak mı lazım?
Eller parmaklara dürüstçe vurmadan, hazır kıpır kıpırken parmakları bağlamak mı lazım?
Gözler, pervazında dinlenirken sardunyaların, kirpikleri kapatmak mı lazım?
Rüzgara yasla sırtını demek isterdim, ama gelip geçici bir hevesle yıkılma derim.
O yüzden kalp sesteyken, atışta meşki yaşamak mıdır hayatın getirdikleri?
Bak savruk, kavruk ekinler mahcup oldular demeden, kaldırmak mıdır başı?
Kollar nerede, ayaklar nereye koşar? rotasız kaptan nasıl açıklar varışı?
Serde bu kadar lodos, poyraz varken saçlar rüzgarda sabit kalır mı, koşmak için sabırsızlanırken?
Bana hayatı anlat dedin bu tutarsızlıkta neresinden tutayım, nasıl anlatayım?
Elim, kolum, gözüm, kalbim iptal, işgali yaşamakta.
Şimdi kalbim, özetle durma deli bir tay gibi koştur ruhumun kıyılarında, yokuşlarında çatlamadan.
Ta ki nefesin buz kesene kadar, susuzluktan dilin, dudağın çatlayıncaya kadar.
Gücün varsa devam et, deş ruhundaki yarayı.
Cesaretin keskin taraflarında dolaş, dengeni kaybetmeden, asilik yapışmadan bul bulabileceksen cevapları.
Geçer mi hevesin? Diner mi ateşin? Alevlenmeden cevapların koru…
Cevapları saklamaya muktedir mi can kafesin?
Yoksa avaz avaz haykırmaya yeter mi nefesin?
Karanlıkta rengi göremezsin, gözlerin gördüğü son noktada çık ışığa bak, cevaplarını bulmak için.
Dilin yanmadan, nefesin tükenmeden, dinle ve sükutun anahtarını çevir.
Gördüklerin yeterse dur, ama bana sorarsan kalbini de aç in derine.
İmdada dermanın kesilmeden, nefesini al, yolculuğunu tamamla…
Muhteşem,kaleminize,gönlünüze sağlık.
Kaleminize sağlık.. Uzun uzun düşünmelik..