Sevgili okurlarım, merhabalar,
Bugün bambaşka bir konuyla karşınızdayım. Başlık çok önemli bir makale yazarken, öyle değil mi?
Susmak, susmak… Ne için sustuk, susturulduk, ne için, neye razı gelip boyun eğdik ve boyun eğmeye devam ediyoruz? Kim için, ne için bu fedakarlık? Bu kadar umursamaya gayret edişimiz? Hep böyle değil mi? Başkalarını mutlu etmek adına, kendi isteklerimizle içimizdeki duygumuzu bastırıyoruz ki…
Aslında kalbimizden geçen “Hayır, ben bunu istiyorum” diyerek içimizdeki bağıran o iç sesimizi susturabilmek güçtür ama olması gereken de buydu belki de… Hayatı boyunca insan, mutlu olabilmek adına içindeki sesi dahi susturup “Yeter ki mutlu olayım” diye diye, değil mi? Zaten onca felaket, onlarca yığın hayalin yarım kalması…
Bu bir evlilik de olabilir; kendimize yapılan yanlışlara tutarsak, ciddi anlamda olmaması gereken durumlarda dahi sakin kalamayıp çıldırabilir hale gelebiliriz… İçten içe susturulmaya mahkum edilebiliriz; katlanmak kaderimiz olur çıkar. Hiçbir zaman umursamaz biri olamadım. Hep de adımlarımı ona göre atmak durumundaydım. Susmam gerektiği yerde susmaya çalıştım. Kimseye boyun eğmedim çünkü sustukça yüklenen çok olur. Nefisle iç sesi karıştırmamanız lazım. Tabii ki nefsimize sahip olmalıyız. Bu söylediklerim onunla alakalı değil.
Acıya, zulme, kadere, kedere, şiddete, mobbinge vs. susmayalım ki olacaklara katlanmak zorunda kalmayalım. Bazı şeyler için nefisimiz yetmeyebilir. Ömür kısa, yol nereye götürür bizi bilinmez. Detaylara girersek, çıkamayız diye düşünmekteyim. Bu sebeple yazımı burada noktalıyorum.
İyi okumalar dilerim.
Bilenler konuşmuyor, konuşanlar bilmiyor. (Lao Tzu)