Susmaya Dair

Lale Turak 466 Görüntüleme 1 Yorum
3 Dak. Okuma

Susmak…

Kendinize bile susmak, susmanın o engin sonsuzluğunda derin bir meditasyona dalmış gibi öylece durmak.

Aklınızın içinde gelip giden düşünce dalgalarının önüne sessizlik işaretleri koyarak, aklınızı susturmak…

Dilinizin ucuna kadar gelen cümleleri en sakin halinizle dişlerinizin arasında kilitli tutmak.

Sözcükleri çok uzak bir diyara, yeşil ovalara mavi denizlere kıyısı olan bir ülkeye göndermişçesine özlemek…

Cümlelerin içinde kalbinizi en iyi yansıtanları seçip,ortaya savurmak hatta rüzgarlara bırakmanın zevkinden gönüllü kaçışı seçmek…

Sizin olan her bir kelimenin başka zihinlerde nasıl yankılandığını görmekten kendinizi alıkoymak…

Şimdi derin bir sus zamanı, dudakların mühürlü olduğu anlardayız.

Anlatıp anlatıp yorulmaktan değil ama anlaşılmamış olmanın üzüntüsü ile kaldık.

Anlattığınızın dışında anlamsız onca yanıtla karşı karşıya kalmanın tükenmişliği…

Kime, neyi ne kadar anlatacağınızın belirsizliğinde çekilen boşa kürekler bir girdabın içinde debelenmekten başka ne olabilir?

Cümlelerin derinliğinde yüzmek varken sığ koylarını seçip orda boğulmaya çalışmanın acizliğini izlerken, çaresizliği yaşıyoruz.

Anlatılan duygunun üzerinden atlayıp kendi fikrini okumaya başlayan “niyet etiketçileri” yüzünden ziyan oldu, o güzelim sohbetler.

Gözlerinizden, sözlerinizden çok üzerinizde marka değeri taşıyan ne varsa ona odaklanan yüzeyselcilerin de hakkı var susmayı tercih etmemizde…

Onca kelime içinde ses olup anlam taşımayan kelimelerin altında kaldı bütün cümleler…

Mağduru koruyamadı aciz kaldı sesler,zalime kalkan oldu çoğu defa…

Mağduru zalim, zalimi mazlum gösteren herkes yüzünden küstü sesler.

Ruhumuzda çalan şarkının sesini açmaya korkar olduk, sesimiz soluğumuz ona da eşlik edemeyecek kadar durgun…

Bin masalın içinde kalıp hiçbirini duyamayacak kadar dalmış gözlerimiz.

Sesimiz bize yabancı,sözlerimiz bize uzak cümlelerimizin noktası yok; dile geldiğinde anlamını bulamıyor hiç bir yürekte…

Hakikatten kalplerin kulağı hangi ara sağır oldu onca merhametli sevgi dolu sese?

Gördükçe, duydukça bir inci tanesi gibi kapanır olduk kendi kabuğumuza, eteğimizde kalan sözlerle…

İşte o zaman kalbine, aklına sûkutu anlatıp,sesleri bir bir çekersin yeryüzünden, anlamsızlık yüzünden, aymazlık yüzünden…

Beklersin sabırla bir çınarın yeşilliğin de umutla bir gün yeniden ses bulmayı, susmadan aralıksız konuşmayı, anlatmayı anlamayı beklersin…

Çünkü hiç bir şey sonsuz değildir, ne susmak ne anlaşılmamak.

Çünkü hiç bir ses sadece sahibinin değildir bu hayatta, bazen başka sesler gelir sözlerinizi hep bir ağızdan tekrar eder sonsuzluğa..

Çünkü bütün sesler bir gün buluşur bir boşlukta yeni bir ses olur iner semaya…

Bakmayın suskunluğumuza bu bir nadastır daha güçlü, daha sevgi dolu daha huzuru anlatan hikâyeler birikiyor kalemimizde…

Elbet bir gün sesinizle sözümüz birlikte nice avı kahveler eşliğinde konuşacağız uzun uzun…

Susmaya dair;

“Konuşuyorsa yolundadır, susuyorsa sonundadır her şey.” (Cemal Süreya)

“Söyleyecek sözün çokluğu bazen insanı dilsiz bırakır, Tıkanır kalırsınız. Haklılığın suskunluğu diğer suskunluklara benzemez.” (Murathan Mungan)

“Bazen susmak, söylenen birçok sözden daha fazlasını ifade eder.” (Montesquieu)

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.” (Fuzuli)

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Lale Turak
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version