KIRKLAR DAĞI’NIN LANETLEDİĞİ AŞK…
(SUZAN SUZİ TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ)
Kırklar dağının düzü
Ziyaret çarptı bizi
Kör olasın Suzan Suzi,
Sular apardı bizi…
Güzelliği dillere destan, genç bir kızdı Suzan. Ayrıca çiçeği burnunda bir aşıktı. Gençti, güzeldi, seviyordu ve seviliyordu. Hayat tozpembeydi ama “Ben erken öleceğim” diyordu.
Hayatının baharında olmasına rağmen ölüm kelimesini neden dilinden düşürmüyordu? Bu kelimeyi neden bu kadar çok seviyordu? Kimse bilmiyordu. Ve o sabah, kendini Dicle’nin soğuk sularına neden teslim ettiğini kimse bilmiyordu…
Rivayet o ki Suzan’ın hikayesi o daha doğmadan önce başlamıştır. Diyarbakır’ın güneybatısında Dicle Nehri kenarında Kırklar dağı varmış. Bu Dağın arkasında da Kırklar ziyareti bulunmaktaymış. Bu ziyaret önemli bir Derviş’e aitmiş. Bölgede bu ziyaret yeri kutsal kabul edildiği için Hristiyan, zaman zamanda Müslüman birçok kişi tarafından ziyaret edilmekteymiş. Çok sayıda insan hastalıklardan kurtulmak ve her türlü dertlerine çare bulabilmek ümidiyle buraya gelip dua eder dilekte bulunurmuş. Çocuğu olmayanlar da buraya gelip dilek tutarlarmış.
Dönemin varlıklı ve çokça bilinen, Süryani bir ailenin de hiç çocuğu olmuyormuş. Evin hanımı bir gün ben de gidip Kırklar’da dilek dileyip kurban keseyim diye niyet etmiş. Hanım, bir gün Kırklar ziyaretine gelip çocuğumuz olsun diye dilek dilemiş, kurban kesmiş ve adak adamış. Aradan bir hayli zaman geçmiş ve bu zengin ailenin dünyalar güzeli bir kız çocuğu olmuş.
Adını Suzi yani Suzan koymuşlar. Annesi Suzan’ı her doğum gününde en sevdiği elbiselerle giydirir, kuşandırır, Kırklar’a götürürmüş. Kurban kestikten sonra çocukları olduğu için orada şükür duygularını dile getirirmiş. Kurban adadığını ve bu sebepten dolayı her sene buraya gelip adağını yerine getirmesi gerektiğini herkese de anlatırmış.
Suzan büyüyüp genç kız olduğunda bir çok delikanlı ona aşık olmaya başlamış. Suzan hiç kimseye yüz vermezmiş ama biri varmış ki hepsinden çok farklıymış. Adil… Boylu poslu, yakışıklı bir delikanlı, Suzan’ında komşusuymuş. Gel zaman git zaman Suzi, komşularının oğlu olan Adil’e aşık olmuş. Bir süre içine gömmüş bu aşkı. Kendisi bir Süryani Adil ise bir Müslüman. Bu aşkın zaten oluru yokmuş. Zaman zaman sonra Adil ve Suzan engellere rağmen görüşmeye başlamış. Gençler, kimselere sezdirmeden sevgilerini o sıcak yüreklerinde saklayarak sürdürmüşler.
Sene dönmüş ve Suzi’nin doğum günü yine gelmiş çatmış. Bu kez annesi yaşlandığı için kurban kesmeye gidememiş. Suzi’yi hizmetçilerle beraber kurbanını kesmek üzere Kırklar ziyaretine göndermiş. Kırklar’a giden Suzi ve hizmetçilerin peşi sıra Adil de ziyarete gelmiş. Hizmetçilerin kurban kesme telaşından yararlanan Suzi, Adil’i bulup onunla dağın arka tarafına gidip oturmuşlar. Sevdalı yürekler böylesine yalnız kalmanın tadını çıkarmak arzuyla uzun zaman geçirmişler. Zaman su gibi geçmiş akşam olmuş.
Geç kaldığını fark eden Suzi, hemen ziyaret yerine, kendisini arayan hizmetçilerin yanına gitmiş. Ne olmuşsa ondan sonra olmuş. ziyaret yerinde Suzi, tuhaf birazda korkutucu davranışlar göstermeye başlamış. Hizmetçiler, Suzi’nin yalan söylediği için ziyaret tarafından çarpıldığını düşünmüşler. Diğer bir rivayete göre Kırklar onların bu yasak ilişkisini onaylamamış ve Suzi’yi çarpmış. Telaş içinde eve dönmüşler.
Ertesi sabah Suzi, yatağında yokmuş.
Herkes onu telaş içinde ararken Adil onu, On Gözlü Köprü civarında Dicle nehrinin tepesinde bulmuş. Suzi! Suzi ! diye bağırsa da sesini duyuramamış. O anda bir toz fırtınası kopmuş ve Suzi kendini Dicle’nin kollarına bırakmış. Kimse o gece ne olmuş? Gecenin sabahında, Suzi neden kendini Dicle nehrine atmış? Anlamamış. Bu hikaye Kırklar’ın laneti olarak seneler boyu dilden dile dolanmış. Hikayeyi duyan her annenin, sevdiğine kavuşamayan her aşığın yüreği sızlarmış.
Bu sızılı hikayeden geriye aklını yitiren adilin bu sözleri kalmış:
Kırklar dağının düzü
Ziyaret çarptı bizi
Kör olasın Suzan Suzi,
Sular apardı bizi…