Bilenler bilir Arabesk Müziğin zirvede olduğu yıllar da bu müziği sevenler ikiye ayrılmıştı. O dönemin ünlü sanatçıları Ferdi Tayfur ve Orhan Gencebay arasında tıpkı bir Galatasaray, Fenerbahçe taraftarlığı gibi müzik severler arasında da “fanatikler” meydana gelmişti. Buna benzer bir şeyin o yıllarda Bilim Kurgu sevenlerin başına da geldiğini söylemek gerek. Star Wars ve Star Trek hayranları her platformda birbirlerine diğerinin daha iyi olduğunu söyler, hatta her ne kadar Arabesk fanatikleri kadar olmasa da ufak tefek sürtüşmeler yaşanırdı.
Hemen söylemem gerek benim için ikisi de gerçekten çok özel bir yerdedir. Ancak ille de birini seç derseniz benim tercihim her zaman Star Trek’ den yana olur. İşte bu yazımda da neden bu şekilde düşündüğümü sizlerle paylaşmak istedim.
Çocukluğumdan beri hayal gücüm, diğer yaşıtlarıma göre her zaman biraz daha fazla olmuştur. Çok meraklı ve mucit bir yapım vardı. Seksenli yıllarda büyümek pek çok yönden efsaneviydi. Özellikle bilgisayar teknolojisinin ve buna bağlı olarak da sanayinin gelişimi o kadar hızlı olmuştu ki özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşam tarzları da inanılmaz hızla değişme uğramıştı. Düşünün ülkede daha yüzde kırk oranında elektriği ve suyu olmayan hatta hala ilkel yöntemlerle tarım işleri ile uğraşan azımsanmayacak bir nüfus varken diğer yandan hızla gelişen şehirlerde yaşam elli yıl ileriye taşınmıştı. Tabi bunun sonucu olarak köyler cazibesini kaybetmeye başladı. Burada yaşayan insanların şehir hayatına özenmeye başlamasıyla büyük bir göç dalgası meydana gelmişti. Tabiri caizse artık herkes kendi için yaşar olmuştu.
İşte bu dönemde televizyon ve sinemada yükselişteydi. İnsanlar artık daha dışa dönük bir hal almıştı. Yaşadıkları gezegende neler olduğunu (biraz da Hollywood’un abartılı anlatımları sonucu) görmeye bunun sonucu olarak ta yaşadığımız hayatı derinden sorgulamaya başladığımız yıllardı.
Tabi teknolojinin bu denli gelişimi ve televizyonun yıldızının parlaması sonucu Dünya edebiyatı ve sinema gibi sanat dalları da bundan nasibini aldı. Özellikle bu hızlı değişimin gelecekte ne gibi sonuçlar doğuracağı tartışmalarının gölgesinde ardı ardına çoğunluğu distopik olan fantastik ve bilim kurgu eserler ortaya çıkmaya başladı.
Bu eserlerin ana konusu hep bir yıkım olması ve insanlığın felakete sürüklenmesi üzerineydi. Şimdi oturup size buradan hepsini saymanın zaman kaybı olacağı kanaatindeyim. Zaten konuyla az çok ilgili olanlarınızın şimdiden pek çoğunun aklına geldiğine eminim.
İşte bu noktada benim gibi gelecek üzerine hayalleri olan bir çocuğun hem ilhama hem de umuda ihtiyacı vardı. Okuduğum, seyrettiğim her şey bana teknolojinin kötü bir şey olduğunu, böyle giderse Dünya’nın yok olacağını söylüyordu. Bunun genç bir insan için ne kadar moral bozucu olduğunu size anlatamam. Kendinize şu soruyu sormaya başlıyorsunuz.
“Madem her şey bir hiç uğruna neden ben kendimi yorayım ki?”
İşte bu tür kara gelecek yaklaşımları pek çok gencin pes etmesine neden olmuştur. Ama bir eser vardı ki o bütün bunların tersini anlatıyordu. İnsanlar gelecekte her türlü sorunu çözebilecek düzeye geleceklerdi ve sadece yaptıkları işlerle var olup saygı duyulacaklardı. Paranın bir değeri kalmayacak esas önemli olan işini en güzel yapmak olacaktı.
Bu inanılmaz bir şeydi. Çok farklıydı. Yıkımlardan sonra her şeyin daha kötüye gitmesi gerekmiyordu. İnsanlar zekâları ile her şeyi çözebiliyorlardı. Kimse kimsenin özgürlüğüne karışmıyordu. Kısacası herkes önce AKLINI kullanıyordu.
Gene Roddenberry adlı bir yazarın yetmişli yılların sonunda ortaya çıkardığı ve televizyon dünyasını derinden sarsan bu Star Trek evreni, özellikle bilimle uğraşan o dönem gençlerine büyük bir umut kaynağı oldu. Belki birazdan söyleyeceklerim pek çoğunuza abartıyorum izlenimi verecek ama şu an mevcut olan uzay teknolojisinin gelişiminde bu bilim kurgu serisinin çok büyük bir rolü vardır. O dönem bu ve benzer dizilerden ilham alan gençler ve onları destekleyen halklar sayesinde uzayın kapısı karalanmış, bu sayede de pek çok yeni alet icat edilmiştir. Muhtemelen şu an bu yazıyı bir laptop ya da cep telefonundan okuyorsanız az önce söylediğimin bir kanıtına bakıyorsunuz demektir.
İşte ben bu yüzden Star Trek diyorum. Onca distopik eser içinde sadece Star Trek;
“Bunu başarabiliriz. Her türlü soruna çözüm bulabiliriz” demiştir.
Elli yıl sonra bile hâlâ bu tür eserler insanlığa aynı mesajı vermeye devam ediyor.
“GEÇ DEĞİL. HALA UMUT VAR!”